Giriş
Ceza adalet sisteminde ve suç analizinde delillerin kişilerin masumiyetini ispatlamada ve gerçek suçluya ulaşmada büyük katkısı vardır. Bunların aleyhinde olmak bilime aykırı hareket etmek anlamına gelir. Ancak bu bilimsel gerçeklilikten insanların mağdur olması mümkün mü? Mümkünse nispeti nedir?
Hukuk tarihinde, infazdan sonra yanlışlıkla verildiği anlaşılan çok sayıda ölüm, hapis, sürgün, vb. cezaların olduğu biliniyor. Bu cezalar verilip uygulanırken şüphesiz zamanın bilimselliği ve hukukiliği uygulanmıştı. Ama zamanla bunların bilim ve hukuk dışı olduğu anlaşılmıştır. Bugün uygulanan suç analizi ve ceza adalet sistemindeki birçok konunun yanlış olduğunun gelecekte ortaya çıkması mümkün müdür?
Günümüz hukukun, bilimin, delilerin ve uygulanan sistemin/prosesin suçlusun dediği insanlar acaba gerçekten suçlu mudur?
Toplumda düzeni sağlamak bir gerekliliktir. Bunu yaparken uygun görülen ve halka en az yük getiren tedbirlere başvurulmalıdır. Elde edilmek istenen sonuca erişmeyi geliştirici nitelikte uygun olan tedbirlere başvurulur. Sonuçlara ulaşmada orantısız olacak tedbirlere başvurmamalıdır.
Ceza adalet sisteminin temel amacı işlenmiş olan eylemle ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ise de; bu amacın her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilemeyeceği ilkesi geçerli olmamalıdır.
Her suçta; fail, şüpheli, mağdur, müşteki, şüpheli-mağdur, şüpheli-tanık, vs. vardır. Birde bilimsel delillerin suçlu, şüpheli gösterdiği masum insanlar oluşmaktadır. Suç analizinde çoğu kişinin olayın farklı boyutları ile ilgilerinin olduğu düşünülerek gerçek ilgililerden kat kat fazla kişilerin olayla ilişkileri saptanmaya çalışılınacaktır. Bu bağlamda bunların olayla hangi bağlamda ilişkilerinin olduğu iyi tespit edilerek mağduriyetleri önlemek gerekliliktir.
İnsanlık tarihinde suç-suçlu-kurban-mağdur-masum gibi kavramlar içiçe girmiş vaziyette karşımıza çıkmaktadır. Burada sanık-mağdur hakları gündeme gelebilmektedir ama bu eşlemede bir de masumlar vardır.
Toplumsal düzen hukukla sağlanmaktadır. Düzenin sağlanması için hukuka saygının geliştirilmesi, insanların hukuka saygı duyması gerekir. Her toplumda ve dönemde suç kavramına bağlı olarak, suçlu, sapık, günahkar şahıslar çıkmıştır. Ama böyle bir kavrama bir suç olayında sayısı hayli fazla kişi suçlanmakta sonuçta sayı ve kişi belirlenmektedir. Bu aradaki zamanda diğer kişiler suçlu/sapık olarak anılmaktadır. Gerçek suçlu tespit/ispatlanamazsa suçlu olarak kalmaktadır. Tarihte nice yöntemler bilimsel olarak kabul edilerek insanları giyotine yollamıştır.
Suç ve ceza insanların birbirleri ile ilişki kurmaya başladıkları ilk zamanlardan itibaren varlıkları kabul edilen olgulardır. İnsan ilişkilerinin gelişmesi, küçük grupların, kabilelerin, klanların, şehirlerin ve devletlerin ortaya çıkması suç ve ceza arasındaki ilişki üzerinde de çeşitli değişikliler meydana getirmiştir. Zamana ve toplumlara göre birbirlerinden ayrılan çeşitli adalet mekanizmaları da bu sürece katılmıştır.
Suç ve suçlular ile etkin şekilde mücadele edebilmek için önleyici hizmetlerin yanında, işlenmiş suçların aydınlatılabilmesi amacıyla olay yerinden itibaren bilimsel tekniklerin kullanımı ön plana çıkmıştır. Ve bu her dönemde suçu ispatlamaya yarayan delil sistemi kullanılmıştır (MÖ. Çin’de sepet hırsızlığı, Hz. Süleyman’ın çocuk davasına bakması vb.).
Hukuk sistemimizde soruşturmanın başlaması, davanın açılması, nihai kararların verilmesi, yargı denetiminin yapılması eldeki/dosyadaki deliller ışığında verilmektedir. Bu nedenle mahkemelerin verdikleri kararların isabeti açısından delillerin güvenilirliğinin büyük önemi vardır.
Teknik birimlerden gelen bilgilerin mahkeme kararları üzerindeki olumlu etkileri her geçen gün artmaktadır. Suçların büyük çoğunluğu teknik verilerle aydınlatılmaktadır. Teknik incelemeler ve adli olaylarla ilgili deliller olay yeri ile ilgili belli hipotezleri geliştirerek mahkemelere yardımcı olmakta ve hukuki hataları engellemektedirler (Kaygısız, 1998:10).
Kriminalistik, bilimsel yöntem ve araçları kullanarak suçu aydınlatma ve suçluyu bulma tekniğidir. Günümüzde kriminalistik bilimi fiziksel, kimyasal ve biyolojik bulguların aranması ve değerlendirilmesiyle çoğu olayda failin/faillerin kimliğine dair ipucu çıkaran bir noktaya ulaşmıştır.
Failin/faillerin kimliklerinin tespitinin yanında kriminalistiğin bir diğer hedefi de suçla ilgisi olmayan şahısların olayla ilişkilendirilmelerinin önlenmesidir. Mevcut durumdaki delillerin belirli şahsı göstermesi genellikle suçu işleyenin bu şahıs olduğunu işaret etse de, şahsın suç yeri ve mağdurla suçun fiilen işlenmesi dışında başka bir etkileşimi olabileceği de göz ardı edilmemelidir.
Suç ve suçlularla mücadelede gelişen teknolojik imkanlardan faydalanma gerekliliği çağımız modern polis teşkilatlarının vazgeçemeyeceği bir olgu haline gelmiştir. Suç sonrası failler tarafından olay yerinde bırakılan maddi deliller artık suçların çözümünde çok büyük rol oynamaya başlamış, kan, tükürük, kıl, meni, vb. maddi delillerin mahkeme önündeki “dilsiz tanıklıkları” her an yeni buluşlarıyla karşılaştığımız teknoloji dünyasının da yardımıyla reddedilmesi zor gerçekler olarak kabul görmeye başlamıştır. Ancak bu tekniğin kullanılmasında insan unsuru ve bu unsura bağlı olarak tekniğin yenilenmesi, bakımı, dikkati, algılanması, kalibrasyonu etkendir ve bu da sistematiği gerektirmektedir. Sistemde yapılan küçük hatalar büyük çelişki ve yanlışlara sebep olmaktadır.
Kriminalistiğin amacı, suça suçlu bulmak değil, bilimsel veriler ışığında gerçek suç ve suçluyu bulmaktır. Ama yine bu teknikler kullanılarak yapılan hatalar ve oluşturduğu mağduriyetler görmezlikten gelinemez. Bu teknoloji ve sistemleri kullanarak olay inceleyen birim ve uzmanlar bunların önemini, insan haklarına katkısını, mağduru koruduğunu düşünürken anlatırken oluşan bu mağduriyetleri görmezlikten gelemezler.
Özellikle maddi delillerle aydınlatılan olaylarda delillerin sorgulanması çoğu zaman ihmal edilmekte bu da DELİL MAĞDURİYETLERİNE sebep olmaktadır. Mesela suçtan zarar görmeyen kişi olarak veya hem suçtan zarar gören hem de delillerin ifadesi ile olayın faili göründüğünüz durumlar gibi (kızınızı, karınızı öldürdüğünüzün delillerle ispatlandığının önünüze konulması gibi).
İnsanoğlu varoluşu gereği her zaman suça ve kusur işlemeye yatkındır ve her toplum da bunu cezalandırmak ister Toplum yararı düşünülerek suçla birlikte cezalandırmak için suçun failinin tespiti önemlidir. İnsanlık, toplumun çıkarlarını korumak için, toplum kanunlarına aykırı hareket edenleri cezalandırma yetkisine sahipti. Ama yetkinin yanlış kişiler üzerine uygulanması zaman zaman sözkonusu olabilmektedir.
Yargılama Tarihi
Adalet insanlıkla başlamış az veya çok gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Dinlerde ve toplumlarda “günah” ile “suç” aynı anlamda kullanılmıştır. Din kurallarında “suç” “suçlu” ve “adalet” kavramları yer almıştır. Tüm din ve mezheplerde adalet kutsal bir kavram olarak yer almıştır. Zulüm ve haksızlıkların olmaması için öğretileri içerisinde müktesiplerine tavsiyede bulunmaktadırlar (Kaygısız, 2005).
Toplumda adaleti sağlamak için suçun, suçlunun iyi tespit edilmesi ve bunlarla bozulan sosyal yapının ceza ile onere edilmesi gerekir. İnsanlık tarihi içinde bunlara erişmede çok uzun, değişik ve meşakkatli yollardan geçmiştir. Suç ve suçluyu araştırmanın en önemli ve kolay yolu insanlık mazisinde itiraf olmuştur. Sanığı itiraf ettirmek için kuvvete, zora, işkenceye başvurulmuştur. Sanık suçla hiçbir ilgisi, bilgisi olmasa dahi dayanamadığı işkence altında suçu kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır, (Söylemez, 1982:7).
Devlet teşkilatının gelişmesiyle “suç”, “suçlu”, “adalet” ve mekanizmayı yürüten sistemlerde gelişme olmuştur. İlk toplumlardaki bireysel suç, ceza yerine toplumsal öğeler düşünülür olmuştur( Yenisey 1995:30). Kişinin suçlu veya suçsuz olduğunun ispatı için, tarihte çok değişik yöntemler kullanılmıştır. Suçlu, suçun karşılığında suçtan zarar görenin, toplumun, devletin kendisine ceza vereceğini bildiğinden bundan kurtulmak için suçunu gizlemeye, inkar etmeye, bunu başaramadıysa kaçmaya çalışır. Bunları önlemek için araştırmayı, yakalamayı yapacak, cezalandırmayı yapacak örgüt oluşmuştur.
Suç işleyen sanığı (suç ve suçlu) itiraf ettirmek zordur. MÖ. 1200 yıllarında Firavunların mezarlarına hakaret edenlerin el ve ayakları taş merdaneler arasında sıkıştırılıp suçlarının itirafı sağlanmıştır. Heredote (Yunanistan) , suçun aydınlatılabilmesi için suçluların (sanık mefhumu gelişmediği için) tunç bir boğa heykeli içerisinde ateşte işkenceye maruz bırakıldığından bahsetmektedir (Söylemez 1983:7 ).
Eski Roma’da işkencenin her çeşidini bulmak mümkündür. Seçkin ırk Romalılar, diğer insanlara işkence yapmaktan zevk alıyorlar, diğer ırklara insan gözüyle bakmıyordu ki, onlarda aslanları aynı dövüşte kullanıyordu. Engizisyon ve Engizitörler işkenceyi kendilerine meslek edinmişlerdir. Çünkü Roma Hukukunda hüküm vermeden önce sanığın suçluluğunu doğrudan doğruya veya vasıtalı olarak ispat eden bir delilin bulunması gerekiyordu (Kaygısız, 1998:10). Burada engizitörün maharetine göre işkence uygulanır, suçluya (sanık) sonuçta işkence ile ya suçluya suç kabul ettirilir veya suçlu dayanamaz, ölerek cezasını çekmiş olur. Bu cezaların, işkencelerin bir çoğunu gücünü Tanrı’dan aldığını sanan kral, Tanrı adına işkence yaptırmıştır. Oysa tüm dinlerin kaynağında işkence günah sayılmıştır.
Yargılama sistemi insanlık tarihi boyunca değişik kademelerden geçmiştir. Amaçları adaleti gerçekleştirmekti, ama bu teraziyi tartmak, kefelerine gerekeni koymak günümüzde dahi sıkıntılara sebep olmaktadır. Adalet, bir amirin veya bir milletin, memleketi idare için koyduğu kurallar içinde hareket etmektir. Zülüm ise bu kuralların dışına çıkmaktır. Tarihi gelişimde devlet adalet dağıtımını üstlenmiş ve bu aşamalardan geçmiştir.
Tarihte masumluğun ispatı devir ve topluma göre değişiklik göstermiştir. Bunlardan bazıları;
Suçlu suya atılarak testten geçiriliyor. Masum ise kurtuluyor, suçlu ise azgın dalgalarda boğularak cezalanmış oluyor. Yırtıcı, vahşi hayvanla dönüştürülerek masumluğunun ispatlanması isteniyor. Yenerse masum, parçalanırsa cezasını ödemiş oluyordu.
Her dönemde deliller hukuk sistemlerinde kullanılmıştır ama olumsuz yönleri de mutlaka olmuştur. Masum-suçlu ortaya çıkarmıştır.
Tarihte kriminalistik bilginleri birçok hatalar yapmışlardır. 19. yüzyıla kadar Avrupa suçluyu tarih öncesi insana dayandırıyordu ve vücut ölçülerindeki anormalliklere bakıyordu (Gabriel De Tarde 2004: 18). Cesare Lambrose (1860)’nin, antropemetrik ölçümlerle suç ve suçlu tespiti sisteme zamanında bilimsel gerçeklilik olarak kabul edilmiş ancak birçok masumun hapishanede suçsuz yere yattığı da aynı dönemde anlaşılmıştır. O dönemde doğuştan vücut zafiyetine sahip olmak suçlu olmak için yeterliydi. Antropolojik vasıf ve alametler belirlenerek suçluluk tespit edilmekteydi.
Osmanlı döneminde adli hatalar: Mudanya-Bursa arasında Medine-i münevvere vakfı mütevellisinin oğlu ve hizmetçisi öldürülür. Katili bulmak amacı ile sorguya alınan kişilerin ‘töhmet-i sabıkaları yoktur ve katil ya da katillerin yerlerini bilmemektedirler. Şüpheli kişilerin örf-i ma’ruf ile görülmesine izin verildiği için bunlar hakkında şüphe bulunamamaktadır (Abacı, 2001:130). Sorgulanmışlar, suçlanmışlar ama suç işledikleri ispatlanamamış.
1559 yılının 28 şubatında Bursa Asesbaşısı tarafından İstanbul’a küreğe konulmak üzere gönderilir. 19 ay sonra annesi merkeze başvurarak oğlunun haksız yere cezalandırıldığını söyler. ‘Mücrim defteri yoklandığında mezkûrun ne cürm için görülmediğini’ kayıtlı olmadığı görülür. Durumun Bursa Kadısı tarafından araştırılması istenir (Abacı, 2001:136).
Subaşılar bazen ortada herhangi bir olay olmadığı halde bir yerleşim yerini, işlendiğini varsaydıkları bir suç nedeni ile suçlayabilmektedirler. Örneğin Bursa’ya yakın köylerden birisinin ahalisi mahkemeye başvurarak otuz gün önce adı bilinmeyen bir kişinin kaybolması nedeni ile Subaşının kendilerini cezalandırmak istediğini söylerler. Mahkeme halkı haklı görür ve Subaşını ‘mütalebeden men’ eder.
Hukukun ve güvenliğin uygulanmasına ilişkin sorunlar her dönemde toplumda olmuştur. Delil, cezalandırma her dönemde sorunlarını da birlikte getirmiştir. Suç işleyenlerin korunduğu, hatalar yapıldığı, siyasetin karıştığı, masumların korunamadığı konuları 1559 yıllarında yetkililerce (beylerbeyi vb.) Osmanlı merkezine yazı ile bildirilmektedir (Abacı, 2001:184).
Suç analizi
Suç analizini suç önlemeye ve suç aydınlatmaya göre farklı anlamak mümkündür. Burada suç aydınlatmaya yönelik tanımlama yapılmaktadır. Suç işlendikten sonra suçun ve suçlunun tespiti amacı ile insan, hukuk ve teknik bilgilerle elde edilen bilgilerle kısa zamanda doğru teşhis koyarak faili belirleme işlemleridir (Kaygısız, 2003:205).
Suç analizinin her basamağında gözden kaçanlar olayı çözümlemeye, göze fazla girenler yanlış çözüme sebep olabilmekte. Önemsiz görünen bilgiler sonuca götürebilir.
Suç analizinde ihtimallerin değerlendirilmesi gerekir. Mağdurların, tanıkların, önyargıların ihtimal alanlarını daraltmasına meydan verilmemelidir.
Suçun ne olduğunun belirlenmesi ile birlikte, suça şüpheli bulunması ile delillendirme, aydınlatma-ispatlama sorgulamada uyuşma sağlanmalı. Suç analizinde soruşturmacının teorileri, kriminal uzmanın bunları delille eşleştirmesi sonucu ispatlanmış olur.
Suç analizinin olayın başında doğru yapılması ceza adalet sistemini temelinden etkiler. Bu işlevi gerçekleştirmek için bir araya getirilmiş olan parçaların yerinde ve zamanında kullanılması gerekir. Bu sistemde, ölçütleri değiştirme ve tartışma sonsuzdur. Kalıba uymaya zorlarsak suça suçlu buluruz ama hiçbir zaman gerçek suçluyu bulmuş olamayız. Bulduğumuz suçlu da topluma zararlıdır belki ama suçlular toplumun içinde gezmekte yeni mağdurlar, kurbanlar/masumlar oluşturmaktadırlar. Özellikle seri suçlarda (cinayetlerde) bunun çok örneği vardır.
Suç analizinde görevlilerin elinde beliren bulgu ve veriler (olayı aydınlatmaya yönelik) çok değişkendir. Bu değişkenliğin analiz sonuna kadar iyi takip edilmesi gerekir çünkü tekrar başa dönülebilir. Her zaman maddi bulgularla, soruşturma bulguları, arşiv kayıtları (bulguları) ile doğru sonuca gidilemeyebilinir. Yanlış sonuca gitmektense bir sonuca gidilememesi daha iyidir.
Kim-neden-nasıl-niçin; analiz, döngüsünün iyi sağlanması gerekir. Birbirini desteklemesi gerekir. Çıkmaza girildiğinde yeniden başa dönme, atlama gibi yöntemler kullanılmalıdır.
Bunu, olay yeri inceleme ve soruşturma aşamasında görev alan kişilerce yapılması gerekir. Adli soruşturmada maddi delillerin nereye kadar kullanılacağını bunlar belirlemelidir. Eldeki maddi deliller, soruşturma ve arşiv bilgileri değişken kişileri gösterebilir, birilerini işaretlemesi önemlidir ancak her işaretlenen kişinin olayla ilgisi olmayabilir.
Suç araştırmacıları (analistleri, adli uzmanlar); delili tanımlamak, delili benzer nesneler, kurbanı veya zanlıya ait olduğu bilinen maddelerle karşılaştırmak, söz konusu maddeyi mümkün olduğunca diğerlerinden ayırmak ve tam bu delil parçalarını kullanarak araştırılan konu ile ilgili tüm şartları yeniden oluşturmaya yardımcı olmakla sorumludur (Zonderman, 2001:6).
Adli olaylarda, problemi çözmek, suçu aydınlatmak için ortadaki problemi çözmeliyiz, bunun için düşünmeliyiz. Suç analizinde suça fail bulmak değil, gerçek sebep-faile ulaşmak gerekir.
Suç analizinde her zaman yeni gelişmelerin olabileceği akıldan çıkarılmalı. Bunlar, doğru olayı, delili, aydınlatıcı unsurlar olabileceği gibi terside olabilir. Kontrol edip sonucu doğrulamalıyız.
Suç analizi (kriminal) incelemelerini şu şekilde kategorize etmemiz mümkündür;
a. Olay yerine ve olaya el koyanların, soruşturmacıların ve uzmanların görevleri;
• Olaya ilk müdahale eden ekip ve soruşturma ekibinin görevi, mevcut durumu bozmadan muhafaza etmek, olay yerine kimseyi sokmamak, maddi delilleri korumak, tanık, mağdur ve şüpheli gibi kişilerin tespitini yaparak bunların olay yerinden uzaklaşmalarını önlemektir.
• Olayın ve olay yerinin araştırılması, incelenmesi ile görevli olanlar; bunlar diğer ekiplere göre bu konularda daha uzman olan teknik personeldir. Bunlar iyi eğitilmiş ve gerekli teçhizata sahip olmalıdır. Hangi çeşit olaylarda ne gibi nesnelerin maddi delil olabileceğini, nerede, nasıl bir inceleme ve arşiv araştırmasının yapılacağını, deliller laboratuara gönderildiğinde hangi hususların incelenmesinin isteneceğini bilmelidirler.
b. Laboratuarlarda yapılan incelemeler(her türlü teknik incelemeler);
Delillerin incelenmesi genel olarak iki aşamalı yapılır.
• Ön inceleme(ekspertiz) olay yerlerinden elde; parmak izi, avuç izi, ayakkabı izi, alet izi vb. deliller yerel imkanlarla öncelikle arşiv araştırmasına tabi tutulurlar. Ancak kan, meni, tükürük vb. laboratuar incelemesini gerektiren bulgular mukayeseleri yapılmak üzere laboratuarlarına(kriminal, adli tıp, vb.) gönderilir.
• Kriminal Laboratuarlarında yapılan incelemeler esnasında bulguların ne olduğunun, karşılaştırılma sonucu aynı veya farklı kaynağa ait olup olmadıklarının tespiti yapılır.
• Adli tıp incelemeleri; öldürme, yaralama vb durumu vakalarda inceleme yapar.
c. Suçlunun/suçluların tespiti;
Bu aşamada incelenip delil olarak sunulan bulguları iki şekilde değerlendirmek gerekir. Bu bulguların ne ifade ettiklerini ve edecekleri soruşturma bilgileri, delillerin ön bilgileri, mağdur, sanık, tanık bilgileri.
Teknik aşamalardan sonra suçun ne olduğu, suçlunun/suçluların kim/kimler olduğu ve nerelerde bulunabileceği gibi hususlar değerlendirilerek elde edilen ipuçları soruşturmacı polis ekibi tarafından araştırılır. Şüpheli/şüpheliler tespit edilerek yakalanır ve mahkeme aşaması başlar. Örneğin; olay yerinden elde edilen kovanların atıldığı silahın tespit edilmesi ile bu silahın kime ait olduğu, olay yerinde ne amaçla bulunduğu ve sahibinin veya bu olayla ilgisi olanların tespit edilmesi vb.
Tüm bu safhalardaki işlemler düzenli bir şekilde işinin uzmanı personel tarafından standartlara uygun olarak yapılmalıdır. Suç soruşturmasında görev alan ekipler arasındaki koordinasyonun soruşturmanın başarısı açısından önemi büyüktür. Zincirin halkalarından birinin kopmasının soruşturmanın istenilen şekilde sonuçlandırılmasını olumsuz yönde etkileyeceği şüphesizdir.
Suç Analizinde Deliller
‘Nereye bassa, nereye dokunsa, arkada ne bıraksa, farkında olmasa bile kendisi aleyhine sessiz bir tanıktır. Yalnızca parmak izleri, ayak izleri değil saçları, elbisesinin lifleri, kırdığı bardağın parçaları, kullandığı aletin izi, sıyırdığı boya, bıraktığı ya da üstüne bulaştırdığı kan ve artıklar, bütün bunlar ve dahası.
Aleyhine dilsiz birer tanıktır. Bunlar unutmayan tanıklardır. Heyecan anında aklı karışmayan tanıklardır. İnsan tanıkların varlığı bile onları yok edemez. Bunlar fiziksel delillerdir. Fiziksel delil yanılmaz, Yalan söylemez. Belki yalnızca yanlış yorumlanabilir. Ancak ve ancak insanlar tarafından aranırken, incelenirken, ne olduğu anlaşılmaya çalışılırken yapılan hatalar yüzünden değerlerinden kaybedebilirler ’. E. Locard
Deliller olayla ilgili, olayın belirtisi, olayı anlamaya ve çözmeye yarayacak olan yegane emare ve bulgulardır. Çağdaş ceza yargılama sisteminde suçun ispatı her türlü delil vasıtası ile yapılmaktadır. Çağımızda hukukun adil bir şekilde gerçekleşmesi için bilimsel metotların kullanılmasının gerekliliği kaçınılmazdır.
İşlenen suçun yeniden canlandırılmasına, failin kimliğinin ve fail-mağdur-olay yeri arasındaki ilişkinin tespitine yarayacak, laboratuarlarda işlem gördükten sonra soruşturma sırasında ya da mahkemede delil olarak kullanılabilecek, maddi (fiziki) bir yapıya sahip, dokunulabilen, canlı veya cansız herhangi bir nesne ya da ize maddi delil denir.
Belirti (emare-iz) delilleri; olay yerinde ele geçen parçalar, izler, işaretler bu gruba girer. Belirti delilleri (maddi deliller), tabii veya suni mahiyetteki belirtilerdir. Diğer deliller olayı belirli boyutlardan aydınlatır. Maddi delillerin olay yerinde bulunması, toplanması, değerlendirilmesi ve suç ile irtibatlandırılması ayrı bir uzmanlık ister.
Sınırsız olay yerlerinde her türlü nesne delil olabileceği şüphesi ile bakılarak değerlendirmeye alınır. Bunlar olay yeri bulguları olarak laboratuarda işlem görerek olay-olay yeri-fail-mağdur arasındaki bağlantının neresinde ne ifade ettiklerine bakılır. Bu aşamada; kesin ve şüpheli delil olarak karşımıza çıkar ama bunun değişken olduğu akıldan çıkarılmamalıdır, elde edilen yeni bilgilere ve yap bozun parçalarına göre değişken olacaktır.
Suç analizinde deliller ifade ettikleri anlama göre farklı ipucu verirler(Kaygısız 2003:9). Olayı çözmeye yönelik olarak kesin ve şüpheli delil olarak bakılır.
Kesin delil; suçun unsurlarını ispata yaradığı kesin olarak anlaşılan ve üzerinde herhangi bir şüphe olmayan delildir. Örneğin; olay yerinden ve şüpheliden elde edilen, birbirine uyan parmak izleri gibi.
Şüpheli delil; başlangıçta delil olup-olmadığı hakkında kesin bir kanıya varılamayan, ancak daha teknik ve ayrıntılı araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda, diğer delillerle desteklenen ya da desteklenmeyen delillerdir. Örneğin; olay yerinde tespit edilen bir ayak izinin faile mi yoksa olay yerine daha önce uğramış olan başka bir şahsa mı ait olduğu başlangıçta kesin değildir. Bu nedenle olay yerinde tespit edilen ayak izi başlangıçta şüpheli delil konumundadır.
Her nesnenin delil olabileceği mümkündür. Ancak olabilmesi için bazı özelliklerinin olması gerekir. Bu özellikler;
• Toplanan deliller kanuna aykırı olmamalıdır.
• Akıl mantık kurallarıyla bağdaşmalı, gerçekçi olmalıdır.
• Çözümü gereken olayı temsil edici olmalıdır.
• Davanın taraflarınca ve yargı makamınca tartışılacağından, olayın taraflarının özel bilgilerinden ibaret olmamalıdır.
Delilleri Değerlendirme
Güçlü bir iddiayı ortaya koymak, sadece bir kişinin başına gelenlere ilişkin anlatımını sunmaktan ibaret bir iş değildir. Bu aynı zamanda ilgili olguların doğru olduğuna başkalarını inandırabilme meselesidir(süslü gösterilip inandırıcı olma). Kişi görüşme sırasında size ne kadar güvenilir ve itimada layık görünürse görünsün, mümkün olduğunca destekleyici delil toplamak önem arz etmektedir. Bunun için belli bazı nedenler söz konusudur:
• Mağdur mahkeme salonunda ifade vermedikçe, diğerlerinin, kişinin tavrını sizin gözlemlediğiniz biçimde gözlemlemeleri pek muhtemel değildir. Bu da, diğer kişileri mağdurun samimi olduğuna inandırabilmek için bazı adımlar atmanız gerektiği anlamına gelir.
• İç hukukta veya uluslararası düzeyde olsun, bütün usuller, özellikle hassas siyasi koşullarda, yanlış iddialara karşı son derece ihtiyatlıdırlar. Ne kadar çok delil sunarsanız, iddialarınızın doğruluğu konusunda duydukları şüphe o kadar azalır.
• Hukuki ve yarı hukuki usuller, kural olarak, sadece bir suçlamayı temel alarak, bir devlet ya da birey olarak failin suçluluğuna ilişkin bir tespit yapmazlar. Bu da, destekleyici deliller olmaksızın bir vakanın başarılı olmasının pek de muhtemel olmadığı anlamına gelir(Inbau-Reid 1997:59).
Ceza ve ceza muhakemeleri hukukunda ‘insan hakları’ deyiminden hep ‘sanık hakları’ akla gelmiştir. Suçla bir ilgisi olmadığı halde bağlantı kurulup suçlanan insanın hakkı ne olacaktır. Adaleti sağlamak için kurulan sistem, adaletsizliğe sebep olduğunda, hele bunun anlaşılması zaman aldığında haksız yere, tutuklama, gözlem altına alınma, yakalanma, soruşturma, hapis ve aradan on yıl aradan sonra pardon denilmesi durumunda bu insanlara, ailelerine, sosyal çevresi, psikolojisi, iş yaşamı vb nasıl telafi edeceğiz.
Masum-sanığın durumu, şüpheli-sanığın durumundan daha acıdır. Katlanacağı gücü doğasından elde edemez; çünkü suç işledim onun için buradayım diyemez. Tüm güvendiği sistemler, insanlar aleyhine olmuştur. Katil, sapık diye bağırıyordur. En yakınındaki kişiler bile acaba? diye bakarlar.
Şüpheli sanıkları ceza adalet sisteminde koruma mekanizması bulunurken, infaz işlemlerinde haklar verilip topluma kazandırma işlemleri devam ederken masum-şüpheliler için böyle bir sistem işlemez çünkü bunların sayıları azdır, büyük beladan kurtulduklarına sevinip durumlarına razı olurlar başka beladan sakınırlar. Arkalarında organizeli örgütler yoktur, terör örgütlerinin, savunucuları, avukatları yoktur.(Ümraniye sapığı damgasını yiyen kişiyi kaç avukat savundu, ama basit bir dava konusunu bile 30-40 avukatın savunduğuna şahit oluyoruz).
Teşhis olaylarında birden fazla tanık, görgü şahidi bile olsa teşhislerin yanlış çıkma oranı yüksek olmaktadır. Özellikle ülkemizde sistemi olmayan, oturmayan bir teşhis sistemi uygulanmaktadır. Şahıs, fotoğraftan, robot resimden ve bunların bağlantısını kurmada, tanıklar teşhis etmekten uzak olabilmekte, bunu kuvvetli delil kabul etmek hatalara neden olmaktadır (örnek olay:2,3).
Cinsel suçlarda, cinselliliğe dayalı olaylarda taraflar ve olayı anlatanların ifadeleri ve deliller zordur. Gerçeği bulmak için yapılan yanlışlıklar bundan daha kötüdür. Yanlış adalet tevzi etmektense hiç etmemesi daha iyidir. Kurbanların delilden uzak sadece iddiada kalan suçlamaları konusunda dikkatli davranılmalıdır.
Aleyhlerinde delil elde edilenlere (özellikle maddi delil) uzmanlar, sorgulamacılar suçlu olduğunu düşünürler ve delil elde olduğu için doğrudan suçlu kabul ederek haysiyetlerini kaybederek işlem yaparlar. Suç sorgulamasında uzmanlar genellikle hassasiyetlerini kaybederler ve aynı durumun soruşturmanın mahkeme aşamasında da olması mümkündür. Burada elde edilen deliller tamamen sanığın suçluluğuna inanılarak elde edilmeye çalışıldığı için hatalara neden olabilmektedir.
Soruşturmacılar maddi delillere büyük önem verirler ve böyle bir delille olayı ispatlamada aceleci davranırlar. Delillerin hatalara neden olacağını akıllarına getirmelidirler. Deliller sanığı suçlu gösterse de soruşturma/sorgulamaya devam edilmeli ve önem verilmelidir. Suç analizi tüm aşamaları ile yapılmalıdır (Kaygısız, 2003:209). Amaç, itiraf ve suça suçlu bulmaktan öte gerçeği bulmak olmalıdır. Suçlu olduğuna karar verilenlere ayrıca aşağılama, hakaret etme vb gibi davranışlarla da mağduriyetine neden olunur. Delil elde etmede, soruşturmada, tutuklama da acelecilik her zaman hataya götürür.
Masum sanığın paniklemesi, şaşırması sorgulanırken davranışları gerçek suçlu gibi kendini gösterebilir. Sessiz kalma, sinirlilik, saldırganlık, öfke, kendini bırakma. Suçtan kaçması ikna edici olmayabilir, suçu zorla kabullenmesi muhtemeldir bu davranış semptomları yanlış değerlendirmeye götüren faktörlerdendir. İlaç kullanımı, ruhsal hastalıklar, zeka, sosyal sorumluluk, olgunluk, ne ile suçlandığını bilmemesi(bir şey olmaz, ceza almazsın üstlen) vb. durumlar masum sanığın suç üstlenmesi ile sonuçlanabilir. İtiraf daha kuvvetli delil olabilmektedir (Inbau-Reid, 1997:59).
“Kazara bulgular orada kalmış, taşınmış, bir işin gereği olarak orada bulunmuş olabilir” ihtimali her zaman akılda tutulmalıdır. Suçlu-masum-tanık kişiler arasında alternatif geciş-dönüş değiştirme yapılmalıdır. Sorgulama analizi uygulanmalıdır.
Ceza Adalet Sisteminde Güven
İstikrarlı bir toplumsal yaşamı oluşturmak ve korumak için sözleşmelerle, yaptırımlarla düzenlenmiş güvenilir sistemlere ihtiyaç vardır. Güven, toplumun bütünün ilgilendiren yararlı sonuçlar için, bireyleri gönüllü olarak işbirliğine iten ve bu yolla iyi toplumun oluşturulması kolaylaştıran temel değerdir (Erdem, 2003:10).
Güvenmek, emin olmak, risk-tehlikenin olmaması/az olması, eşitlik-adaletin sağlanması, masumiyetin sürdürülmesi adil uygulamalarının geliştirilmesine bağlıdır. Devletler, teşkilatlar, kişiler adil uygulamaları ve onlara olan güven ile ayakta durmaktadır. Basit işlemlerle ortaya çıkan hatalar, büyük güvensizliklere neden olur. Bu, özellikle Ceza Adalet Sisteminde çok etkilidir. Zaman zaman yapılan anketler ve çıkan güvensizlik oranları bunun göstergesidir. Güven zedeleyen unsurların oluşmasına izin verilmelidir. Önyargılar hataların artmasına neden olur.
Bunun yanında adalet kurumları ne kadar mükemmel faaliyet gösterirlerse göstersinler, ne kadar titiz davranırlarsa davransınlar adli hatalar olabilmektedir. Adalet kurumları sağlıklı işlemeyen toplumlarda bu hatalarla daha yoğun karşılaşılabilmektedir.
Devlet, masumun hakkını da kesinlikle korumak durumundadır. Ayrıca toplumdaki diğer suç işleme potansiyeli olanlara da, her suçun bir cezası olduğu ve her cezanın da mutlak surette infaz edildiği olgusunun ve inancının da verilmesi şarttır. Suç varsa ceza, ceza varsa suç vardır veya olmalıdır ancak masumlara ceza çektirilmeden.
Devlete ve adalet mekanizmalarının işlerliğine olan güvenini zedelememelidir. Adaletin geciktiğini veya yerine getirilmediğini gören mağdurlar, masumlar, vatandaşlar o toplumda memnuniyetsiz kitlesini oluşturur. Bu da toplumsal yapının, siyasi ve ekonomik düzene karşı koyma vb. şeklinde kendini gösterir.
Ceza adalet sisteminde yapılan işlemler, incelemeler, prosedürler açık olmalıdır. İletişim kanalları açık tutulmalıdır, olaylarla ilgili standartlar belirlenmelidir. Gizlilikle yapılan işlemler doğru ve hukuki de olsa insanların kafasında soru işareti oluşturur. Kışkırtıcı-karıştırıcılara fırsat verir ve memnuniyetsizlerin sayısının artmasına neden olur.
Cezalar toplumun menfaati için, sosyal adalet için konulmuştur ve suçuna göre ağır yaptırımlar uygulanmaktadır. Ancak toplumun lehine olarak konulmuş bu düzenlemeler uygulayıcılar tarafından mağdur oluşmasına yönelik kullanılması engellenmelidir.
İspat edilemeyen veya ispatı mümkün olmayan davalarda ‘Elinizden ne kadar imkan gelirse insanların cezalarını kaldırmaya çalışınız, şayet elinizde beraatı için bir yol, bir delil varsa, maznunu serbest bırakınız, zira başkasının afta yanılması cezalandırmasında yanılmasından daha evladır. Şüpheli hal sebebiyle cezaları kaldırınız (Atar 1991:192).
Herkesin yanılabileceği, hata yapabileceği bir gerçektir. Ama bunun güvensizlik ortamının oluştuğu durumlarda bir hata bin hata gibi gözükür gösterilir bu ortamın oluşmaması için; az hatanın oluşması ve oluşan hataları kabul etmek ve onarmak için gayret sarf edilmelidir.
Suç değil suçlu cezalandırılacak ama burada gerçek suçluya ulaşılıncaya kadar masum insanlar suçla itham edilebilmektedir. Bu sürece maruz kalan insanların ulusal hukuk ve diğer değerlerine güven sorunu başlar. Özellikle yeni kuşaklarda ‘kol kırılır, yen içinde kalır’ anlayışını bekleyerek kutsal kurumlarımızı yıpratmayalım mantığı beklenemez. Kutsal kurumlarımız, kutsallığını vatandaşlarına sağlayarak kazanma devri başlamıştır.
İstatistik Bilgileri
Türkiye’de yargı sisteminde bir sorun olduğu muhakkaktır. Bu sorunlar, yargı öncesi (hazırlık soruşturması) yargı aşamasında, yargı sonunda (denetim, Yargıtay) ve infaz süreçlerinin her bir aşamasında sağlıklı değildir. Binlerce insan da büyük bir ihtimalle bu süreçlerden zarar görmektedir, suçsuz yere suçlanması, hapis yatması söz konusu olmaktadır. Hukuk sisteminde, ‘bir masum hakkında mahkûmiyetle sonuçlanacak bir işlem yapılmaktansa, bin suçlunun salıverilmesi tercih edilir’ kaidesi işlerliliğini zaman zaman bulamamaktadır.
Dünyanın her yerinde her dönemde adli hatalar olmuş ve olmaktadır. Ama bizim gibi hakka, hukuka önem veren bir tarihi toplum için bugün bu manzara doğru değildir. Türkiye’de hata oranının büyüklüğü ortadadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, 1997 yılı Türkiye genelinde yapılan araştırmada polis tarafından göz altına alınanların, %16,7 polis, %53,3 savcılık, % 15,2 mahkemece serbest bırakılıyor, ancak % 14,7 tutuklanmaktadır. Mahkeme kararları değerlendirildiğinde ise bu oranın daha da azalacağı kesindir (EGM-1, 2002:19).
Suçlanan insanların ceza adalet sisteminin hangi aşamalarında (soruşturma, yargılama, denetim (Yargıtay, AİHM), infaz) hangi işlemlere ne kadar süre kaldığı ve sonucu düzenli takip edebilme imkanı sınırlı olmaktadır.
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2003 yılına ilişkin istatistikleri verileri, yargı sisteminin içinde bulunduğu durumu çarpıcı rakamlarla gözler önüne sermektedir. Yargıtay hukuk ve ceza daireleri tarafından bir yılda incelenen 390 bin davanın 112 bininde ilk mahkemenin kararı bozulmuş. Bu oran ceza davalarında daha yüksektir. Mahkumiyet ve beraat kararlarına ilişkin temyiz baş-vurularını inceleyen Yargıtay’ın 11 ceza dairesi, bir yıl içinde 117 bin davanın yüzde 43’ü için dosyada bozma kararı vermiştir.
İstatistiki veriler sadece yerel mahkemelerin değil temyiz mercii olan Yargıtay dairelerinin de yanlış kararlar verebildiğini göstermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2003 yılında baktığı 309 davanın yüzde 57’sinde bozma, yüzde 18’inde onama kararı vermiş. Hukuk Genel Kurulu da bir yıl içinde sonuçlandırdığı 797 davanın yüzde 57’sini bozmuştur. Ayrıca temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen çok sayıda karar adalet bakanının yazılı emir başvurusuyla Yargıtay tarafından verilen bozma kararlarıyla düzeltiliyor.
Bu veriler, düşündürücü bir tablo göstermektedir. Binlerce dava temyiz aşamasına geldiğinde Yargıtay’ın ‘pardon’ demesi, toplumda adalete güvenin zedelenmesine neden olmaktadır.
Ceza Mahkemelerindeki 2.819.886 davadan , sanıkların dağılımı; % 17.7’si beraat, % 45.5’i mahkumiyet, % 22.9’u davanın düşmesi ve % 13.8’1 diğer kararlar olarak belirlenmiştir(www.adli-sicil.gov.tr, 2005). (Tablo. 1).
Tablo.1. Ceza mahkemelerinde karara bağlanan davalardaki sanıkların haklarında verilen karar türlerine oransal ( % ) dağılımı(1.1.2003 – 31.12.2003)
KARAR TÜRLERİ
MAHKEME MAHKU- DAVANIN DİĞER
TÜRÜ MİYET BERAAT DÜŞMESİ KARARLAR TOPLAM
D.G.M. 37,5 41,0 2,2 19,3 100,0
ÇOCUK 51,3 18,6 1,2 28,8 100,0
AĞIR CEZA 44,8 26,5 4,9 23,8 100,0
ASLİYE CEZA 46,5 26,7 13,0 13,7 100,0
SULH CEZA 57,4 14,1 4,9 23,6 100,0
TRAFİK 21,6 0,1 0,4 77,9 100,0
İCRA CEZA 36,9 9,7 48,4 5,0 100,0
TÜRKİYE 45,5 17,7 22,9 13,8 100,0
Tablo.2. 1989-2003 YILLARI CEZA MAHKEMELERİNDE KARARA BAĞLANAN DAVALARDAKİ SANIKLARIN HAKLARINDA VERİLEN KARAR TÜRLERİNE ORANSAL ( % ) DAĞILIMI
KARAR TÜRLERİ
MAHKU- DAVANIN DİĞER
YILLAR MİYET BERAAT DÜŞMESİ KARARLAR TOPLAM
1989 53,2 16,9 15,5 14,4 100,0
1990 51,9 18,4 15,8 13,9 100,0
1991 51,8 18,9 15,7 13,6 100,0
1992 49,1 18,0 17,4 15,5 100,0
1993 49,0 17,1 17,1 16,8 100,0
1994 48,7 16,9 18,2 16,2 100,0
1995 46,7 16,3 18,4 18,6 100,0
1996 45,1 18,5 17,2 19,2 100,0
1997 46,6 17,6 17,9 17,9 100,0
1998 49,2 16,9 17,6 16,3 100,0
1999 51,1 16,1 18,3 14,5 100,0
2000 52,6 14,6 20,0 12,8 100,0
2001 40,9 13,3 22,6 23,1 100,0
2002 42,3 16,7 26,7 14,3 100,0
2003 45,5 17,7 22,9 13,8 100,0
Diğer: Yetkisizlik, görevsizlik, birleştirme, TCK 119’uncu madde
uyarınca ortadan kaldırma, 4616- 4454 S.K. göre erteleme
ve TCK 46. madde gereğince verilen kararları içermektedir.
Yukarıda verilen istatistiklerde görüldüğü gibi(EGM, Adalet Bakanlığı) haksız yere mahkum olanların, kaç davanın adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle bozulduğunun, bunların nelerden kaynaklandığının bilinmesi ve buna göre tedbir alınması lazım gerekmektedir. Bu istatistiklerin değerlendirilmesi için verilerin ve analizinin iyi yapılması gerekir.
Her yıl kaç kişinin poliste, savcılıkta, mahkemede, bilirkişi, uzman raporları ile masum iken suçla suçlandıklarını tam olarak bilememekteyiz ama yukarılarda verdiğimiz istatistikler ipucu verdiği gibi halk arasında yaygın olan kanatların hukuk sistemimizde masumları canının yandığı bunun yanında örgütlü-çete (beyaz yaka) suçlarında ceza adalet sistemi terazisinin hatalı ölçtüğü bir gerçektir (2002, 2005 yılları arası organize suç davaları).
Cezaevlerinde bulunan hükümlü nüfusunda son 18 yıllık sürede %5’lik bir azalma gözlenirken, tutuklu nüfusunda % 69’luk bir artışın olması soruşturma ve yargılama aşamasında sıkıntıların olması ve bu zaman diliminde masum insan sayısının artması dikkat çekicidir(www.adli-sicil.gov.tr, 2005).
Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer ile Prof. Dr. Feridun Yenisey’in ‘Ceza Adalet Sisteminin Etkinliği’ adlı kitabı, Türkiye’de çok sayıda kişinin ‘adalet mağduru’ olduğunu ortaya koyuyor.
Suç analizi eksik yapılıyor ya da yapılmıyor. Kolluğun aldığı ifadeyle iddianame yazılıyor, delilsiz karar veriliyor. Bulgular hemen delil kabul ediliyor. Soruşturmalar da davaların uzaması da olumlu sonuç çıkmasına etki etmiyor. Hazırlık soruşturmalarının yetersiz yapılması, davaların polis ifadeleri esas alınarak açılması ve mahkemelerin delil toplamaktaki yetersizliği sonucu sanıklar, kimi zaman gereğinden fazla tutuklu kalıyor ve hatta suçsuz yere cezaevinde yatıyor (Dönmezer-Yenisey, 1998:52).
Hazırlık soruşturmasının kısa sürmesine karşılık, yargılama ve hüküm verme aşaması oldukça uzun. Suçun işlendiği tarihten yaklaşık 75 gün sonra kamu davası açılıyor, 76 gün sonra ilk duruşma görülüyor. İlk celse ve son celse arası 165 gün, Yargıtay’da hükmün kesinleşmesi ise 195 gün sürüyor. Delil durumu değişmediği sürece sanık tutuklu kalıyor. Hazırlık soruşturması uzun tutularak aleyhte ve lehte delil toplama işleminin yapılması gerekmektedir(Dönmezer-Yenisey 1998:21).
Suç – Masum İstatistikleri ve Grafiği
İstatistiki bilgilerin toplanıp değerlendirilerek bu alandaki etkinliğin hatanın ölçülmesi gerekir. Ceza adalet sisteminde gerçek adaletin sağlanması için hatanın sıfır olması gerekir. Bunun olması mümkün değildir. Ama bu yüzdenin aşağıdaki grafiğe göre en aza inmesi gerekir ve sıfır noktasına çok yakın olması gerekir.
Suç şüphelisi gözaltı(polis) tutuklama hüküm denetim
Sayı sayı sayı sayı sayı
% % % % %
——————————————————————————————- ve “0” sıfır.
İstatistiklerden dünyanın bir çok ülkesinde ve ülkemizde bunun tersi olduğu görülmektedir.
Ayrıca bu evrenin her basamağında “gerçekten masum’ insanların tam sayısını tespit etmek zor ama burada masum olduğu kesin hatta hüküm sonunda bile kesin hedef hüküm aşamasında sıfır hedeflenmekte ama sıfır olmasa da yakın olmalıdır.
Ülkelerde suça bağlı olarak itham edilenlerin hüküm alması o ülkenin hukuk sisteminin işlerliliğinin verimliliğinin kanıtıdır. İtham/beraat yüzdesinde; isabet yüzdesi %99.9 mahkumiyet oranı ile Japonya, ilk sıraları almaktadır. Bu başarı oranında kuşkuların değil, gerçeğin değerlendirilmeye etkisini göstermektedir (Yücel, 1986:18).
Yasal Mevzuat
Gerek bireylerin, gerek kamuoyunun bilgi edinme veya talep etme hakkı bakımından, mevzuatta yeterli düzenlemeler olmadığı gibi hak arama istekliliğinin azlığı hataların artmasına neden olabilmektedir. mağdurların elinde nerede hata yapıldığını bilme imkanlarının olmaması hatadan dönülmesini engellemektedir. Masumiyetin kanıtlanması, kişinin masumluğunu bilmeden öte suçlu olduğunu belirleyen işaretlerin hangilerinde hata yapıldığının bilinmesine bağlıdır.
Suç analizinde işe yarayan mevzuat ve sistemler insanların elindedir. İnsanlara iyilik de, kötülük de yapabilir. Bunların arkasına sığınarak insanlara işkence, kötülük yapmak sistemlerde sıklıkla olagelmektedir. Toplum olarak insan hakkı, kul hakkı gözetilmesi hususunda özverili davranışlar sergilemekte cimri davranılmaktadır.
Suçluluğun cezalandırılması yasalarla istendiği gibi, masumların korunması da yine yasalarla korunmaktadır.
Ceza yasalarının keyfi yorumlara ve uygulamalara yol açmasıyla ilgili endişeleri yasalardan çok, insan unsurundan kaynaklanmaktadır. Yasalara aykırı uygulamalar hakkında yargının kendi içinde denetim mekanizması mevcuttur. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) bu denetimi yapmaktadır. Yanlış hesabın dönmesi mümkün ama bu zamanda canı yanan masum olmaktadır. Uluslar arası ve ulusal mevzuatlarda her ne pahasına olursa olsun gerçeğin ortaya çıkarılması söz konusu değildir.
T.C. Anayasası’nda;
Suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz(AY., m. 15). Evrenselleşmiş bir kaidedir.
Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz(AY., 17).
Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir(AY., m. 19).
… bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenir(AY., 19).
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Kişinin resmi görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır(AY., m. 40).
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir(AY., m. 129).
Ceza yargılamalarında amaç, gerçeğin hiçbir şüpheye yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır; şüphenin bulunması halinde, mahkûmiyet kararı verilmesi ceza yargılaması hukukunun genel ilkelerine aykırıdır; şüpheden sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza yargılaması hukuku ilkesidir ve varsayımlara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.
Kanun Dışı Yakalanan Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun’la masumun zararını tazmin etmek (maddi, manevi), düzenlenerek hakları korunmaya çalışılmıştır. Ancak adli olaylarda bunun tazmininin yerini bulması çok zordur. Bu dönemde sıkıntıları atlatamayıp kalıcı fiziksel ve ruhsal hastalıklara yakalanıp ömür boyu onunla yaşarken özür dilenmesi bunu kapatamaz.
Kanunlarımızda hukuka aykırı (elde edilen) deliller hükme esas alınmaz prensibi kullanmaktadır. Bu kurala göre bilimsel kurallara aykırı olarak elde edilen delillerde esas alınmaz. Ancak bu kuralları belirlemek, tespit etmek zor olmaktadır. Yeni mevzuatımızda suç analizinin, yargılamanın sistematiğinde değişiklikler oluşturması, tartışmanın oluşması, gizliliğin, kutsallığın zayıflayarak serbest-açık ortamda işlemlerin yapılması yanlışlık yapılmasını önlemeye yönelik gelişmeler olarak bakılabilir.
Anayasamızın 38. maddesine göre, ‘kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez’. Aynı şekilde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217/2. maddesine göre, ‘yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir’. Böylece, örneğin sanığa işkence yapmak suretiyle elde edilmiş bir delil ceza yargılamasında kullanılamaz. Yorma, aldatma, tehditte bulunma, işkence gibi yollarla elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak kullanılamaz. Avukat hazır olmaksızın polis tarafından alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça mahkûmiyete esas yapılamaz(CMK 148/5).
Bilirkişilik, delillerin güvenliği/güvenilirliği yeni TCK ve CMK ile daha da tartışılır hale gelecektir. Mahkemelerde taraflar delillerin güvenilirliğini sorgulama hakkına kavuşmuştur. Tarafların özel bilirkişiden yardım alması ve çapraz sorgu surecinde bunları tarafların ve avukatların kullanılması uygulamalarına bağlı olarak sistemin işlemesine olumlu katkı yapması mümkündür.
İnsanların, haksızlığa, zulme çaresiz olarak, başkaldırmak zorunda kalmaması için insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri ile adaletin sağlanması toplumların, devletlerin temel prensibi olmalıdır(İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi).
Türkiye’de Suç Araştırmalarının Teknik Alanları
Suç analizinde Hatalar yaparak tecrübe kazanılmaz. Suç analizinde elde edilen verilerin nitelikleri, gerçekliği önemlidir. Çok zaman bunlara bakılmadan kişiler hakkında doğrudan kanaata, sonuca gidilir.
Hukuk her türlü malzemeyi/tekniği kullanır. Hukukta kullanılan teknikler teknolojiye bağlı olarak her zaman değişebilmektedir, bu değişiklikler zaman zaman insanların aleyhine olabilmektedir.
Hukukun diğer bilimler ile yakın ilişkisi vardır. Hukuku diğer bilimlerden bağımsız kılmak mümkün değildir. Bilimsel veriler hukukta yanılmayı azalttığı gibi özgür iradeyi kısıtlayabilmektedir.
Ülkemizde mevzuat değişikleri, kaliteli sistemleri isletecek şekilde yapılanmaktadır. Bununla beraber insan unsuru ve teknolojiyi iyi kullanması gerekecektir. Kriminal laboratuarlar hizmetlerine önemli yenilikler getirecektir. Delillendirme ve delillerin sorgulanması ve çapraz sorgunun bu sürece olumlu katkısı olacaktır. Olay yeri incelemesi ve delillerin toplanması, adli laboratuarların standardizasyon ve akreditasyonunun bu aşamada tartışılması gerekecektir.
Türkiye’de kriminal (adli) laboratuarların akrediteliği tartışmalıdır. Çalışanların uzmanlığını, güvenilirliğini belgeleyen bir sertifikasyon programları bulunmamaktadır. Bağımsız organlar tarafından yürütülen iç ve dış kalite kontrol programları uygulanmamaktadır. Türkiye Adli Bilimler Ağı (TABA) programı dahilinde İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Daire Başkanlığı ve Jandarma Kriminal Laboratuarları arasında işbirliği öngörülmektedir. Ama uygulamada üyeler arasında bile standart, eşleme, bilgi alış-verişi gibi konular sınırlıdır.
Ulusal ve uluslararası standartlar belirlenmeli ve adliyeye hizmet eden laboratuarlar (kriminal, adli tıp vb) bunlara uymalıdır. Ulusal sistemimizi sağlamlaştırmadıkça bunun Türk insanına ve Türk adli sistemine faydası olması zordur. Aynı kalitede hizmetin verilmesine ve veri tabanlarının (parmakizi, balistik, DNA gibi) ortak kullanımına ulaşılmasını sağlanmalıdır.
Delil mevzuatı; delillerin gerek olay yerlerinden, gerekse sanık ve mağdurlardan toplanmasında, paketlenmesinde ve taşınmasında hatalar yapılmasını önleyecek mevzuatlar gözden geçirilmeli (Delillerin Toplanması, Kriminal-Adli Tıp Lab., bilirkişilik kanunu ve yönetmelikleri). Analizlerin Standartlaşması, güvenlik zincirinin kurulması laboratuarları kalite güvenliği ve denetimine ilişkin yasal düzenlemeler.
Özellikle maddi delillerle aydınlatılan olaylarda delillerin sorgulanması çok zaman ihmal edilmekte bu da delil mağduriyetlerine sebep olmaktadır. Suçtan zarar görmeyen kişi olarak veya hem suçtan zarar gören hem de delillerin ifadesi ile olayın faili göründüğünüz durumlar gibi(kızınızı, karınızı öldürdüğünüzün delillerle ispatlanması gibi).
Görgü tanığının verdiği bilgilere dayanarak eşkalden ve teşhisten sanık tespiti delillendirmede sıklıkla başvurulan yollardandır. Bir çok ülkede, yanlışlıkla mahkum edilen insanların sayısındaki artış nedeniyle, son yıllarda görgü tanığı belleğinin sınırlılıkları üzerine olan ilgide büyük bir artış olmuştur. Tanıkların şahitliği ve laboratuar çalışmalarından elde edilen bulgular, belleğimizin çok çeşitli değişkenlerden etkilenebileceğini göstermektedir. İnsan belleğinin ‘incinebilir’ bu yönü, klinik ve adalet sistemi gibi belirli durumlarda özellikle kritiktir. Bellek hatalarına yol açan sistematik faktörlerin kendisi de, kanuni ve ayrıca bilimsel sorgulamanın odağındaki önemli bir konudur (Kaygısız, 2003:230).
Kişileri suçlu görme/göstermeye birçok etki eden nedenler karşınıza çıkmaktadır. Tesir etki; suç analizi ve ceza adalet sisteminin aşamalarında insan unsurlara etki eden, suç-suçluya önyargılı davranmaya iten sebeplerdir. Masum-sanığa ‘yapmışındır sen, çok gördük senin gibileri … yaklaşımı sıklıkla yapılır. ‘Adli olaylarda kişilere itimat edilmez’ sözü genel kabul görmüştür. ‘Önce inkar edersin, sonra bülbül kesilirsin …’ yaklaşımı ile bilgisi olmayandan itiraf beklenir ve elde etmek için zorlanır.
Masum sanığın mağduriyeti
Kriminolojide mağdur, sanık, ceza teorileri ele alınmakta, masum/sanık konusu ele alınmamakta ama bu teoriler içine konarak incelenebilir. Suç işlenmesini önleme, tespit etme, mağdurun, sanığın hakkı ama masum/sanığın hakkı, sen suçlusun sana savunma hakkı veriyoruz, lütfediyorsunuz!
Masum sanığın suçu işlediği iddia edilmekle kalmaz delillerle ispatlanır. Suçlu suçlandıktan sonra hakaretlere maruz kalır, alay edilir. Bu ceza adalet sisteminin her aşamasında(soruşturma zabıta, sorgulama-savcılık, yargılama-hakim, infaz-cezaevi) ve toplumda ömür boyu hatta çocuklarına torunlarına miras olarak kalır.
Suç failleri yakın çevrede aranır çok zaman ve bulunur ama yanlış işaretleme yapılabilir. İftira atma, intikam vb. yanlış elde edilen teşhisler, şahitlik, deliller bunlara yardımcı olur.
Kriminal olaylar sonrası özel ilişkilerin ortaya dökülmesi de bir masum mağduriyetidir. Bu her şahıs için geçerlidir. Masum sanık suç işlemediği gibi olaya bağlı olarak özel yaşantısının, ailesinin olayın içinde yer alması daha derin bir mağduriyettir.
Suçu belirli grubun, zümrenin, toplumun üzerine atmada topluluğu masum sanık konumuna sokmaktadır.
Masum-sanığın daha önceden sabıkası varsa, hele aynı suç için ise etiketleme doğrudan suçlu olduğuna inanılması kolaylaştırmaktadır.
Bazı meslek alt kültürü şüpheciliğin olumlu/olumsuz yönleri ortaya çıkmaktadır. Bu durum masum sanıkların aleyhine olabilmektedir. Meslek mensuplarının işlerini yapma isteği, yapar görünme suç analizinde yanlışların yapılmasına neden olmaktadır. Toplumun/bireyin aleyhine de olsa olayı çözme davranışı sergilenmekte ve bu da çok zaman hatalara neden olmaktadır.
Olaylara gizlilik perdesinin verilmesi hataları artırmaktadır ve yapılan hataların hesabının sorulması engellemektedir (gizli, sır).
Milli menfaatler, kutsallaştırma, kurum içi dayanışma gibi tavırlar masum sanık oluşmasına katkı sağlamaktadır.
Dönemlere göre suç ve suçlu tiplerini toplum ve devlet oluşturabilir (fuhuş, kıyafet). Suçların dönemlik, toplumsal, ekonomik, siyasi bakış açıları vardır. Birçok suç değişken olabilmektedir. Siyasi, idari, ekonomik nedenler bunları ön plana çıkarmaktadır. 1983 yılların öncesinin suç istatistiklerine baktığımızda bugün suç olmayan davranışlardan o dönemde insanların hapis yattıkları görülmektedir (Dolar bulundurmaktan).
Suçların mağduru olan/olmayan olarak ayırt ettiğimizde ise bazı suçların mağduru yoktur masum/sanığı ortaya çıkabilir.
Çoğu zaman suçlu veya masum olarak değil suçlanabilir/suçlanamaz diye ayrıma gidilmektedir. Masumluğu değil suç islediğini ispatlayacak delil bulunamadığı için beraat ettirilmekte ama vicdanlarda suçlu kalabilmektedir.
Büyük olaylarda şüphe çok can sıkıcıdır taraflar arasında masum/suçlu karışır. Durumlardan sıyrılma, durumlardan durum çıkarma bir an önce rahatlama isteği masum, sanık, mağdur, soruşturmacılar için kaçınılmazdır. Bu dönemde sıklıkla hatalar yapılmaktadır. Bu dönemde yapılan hatalar daha sonra sakin kafa ile daha kolay anlaşılabilmektedir. Anlaşıldığında tekrar suç analizinin başına dönülmelidir.
Hatalara Neden Olan Etmenler
Her zaman her toplumda bilimin teknolojinin istismarı söz konusudur. Bunun diğer çıkar ilişkileri alanında kullanıldığı gibi adalet aşamasında da kullanılması mümkündür. Bu aşamada adli prosedüre siyasetin, politikanın çıkar gruplarının müdahale etmesi mümkündür. Ülkemiz sık sık bu müdahalelere maruz kalmaktadır. Siyasetin tepe noktaları, yargının tepe noktaları ilişkilerde dikkati çekmektedir.
Ceza yasalarında rasyonellik olmadığı gibi suç analizinde de rasyonellik olmayabilir. Kalıplaşmış suçlu tipleri veya suçlu etiketleri ile bazı gruplar, kişiler her zaman suçlu görülebilir.
Bulguların, kanıtların yorumlanması, kalitesi, objektifliği tartışmaya açık olmalıdır.
Bulunan sonuçların pozitif veya negatif oranları ölçülmeli, sonuç başarı veya başarısızlık olarak değerlendirmeye alınmalıdır.
Yanlış sonuçlar çalışanların dikkatsizliğinden kaynaklandığı gibi uygun olmayan laboratuar sistemlerinden de kaynaklanmaktadır. Özellikle ülkemizde laboratuar ortamlarının gerçek standartlara uymasının zor olduğu bir gerçektir.
Ceza adalet sisteminde ve suç analizinde hataların nerede başladığını bilme imkanı zor olduğu gibi bunların oranını bilme imkanımız da yok daha doğrusu ne zaman bunların yanlışlığı tespit edilir veya edilemez, bilinmez.
Cezalandırmada vehimlerimiz, kutsallaştırdığımız değerlere karşı cezalandırmalar. Suçlu görüp cezalandırılmasını istediklerimiz, suçlanan masumlar… bunu yaparken kutsal görev iş yapma isteği arzusunda olan görevliler zinciri etrafımızda oluşmakta, bizler de çoğu zaman bunun halkası olabilmekteyiz.
Bir bakın kendinize; suçladığımız insan profiline uyan yanımız yok mu? Şimdiye kadar tespit edilememişse, ortaya çıkmamışsa bu masumluğumuzdan mıdır? İnsan kendi kutsallığı ve kutsallaştırdığı değerler dışında tüm evrendeki değerleri ve kişileri yok sayabilmekte ve onun için onlar suçlu, yok olmalı düşüncesinde olabilmektedir.
Aceleci davranılması
Suç araştırmacılarında işlenen suçu bir an önce aydınlatma, suça bir an önce fail bulma, dosyayı kapatma isteği vardır. Çünkü suçla ortam, düzen bozulmuştur, onlar için bunun normale dönmesi olay yeri-mağdur-fail-zaman ilişkisinin acele sağlanması gerekmektedir ki sistem rahatlasın. Bu arada bozulan düzenler pek düşünülmeyebilir.
İnsanları suçla damgalamakta aceleci davranılmalıdır. Suçu aydınlatmak, sanığı tespit edip yargılamak ve cezalandırmak ceza adalet sisteminin aceleci davrandığı bir sistemdir. ‘Geciken adalet adalet değildir.’
Sabırlı olunmalıdır, aceleci davranışlar özellikle çok değişkenli bir denklem olan suç analizini şüphelenilen şahısları doğrudan suçlu fail olarak gösterir. O kişiyi suçlu olarak gösterirse bu sefer onu ispatlamaya çalışır ve ispatlar. Hatta bilimsel verilerle destekleyerek hataya hata katar (örnek; Ü. Garih’in katili yakalandı(Deli Fuat), B. Ladin’in kardeşi havalimanında yakalandı. 2002 Bakan açıklaması).
Kendisinin aydınlatma isteği
Suç soruşturmasında görev alan birimler (şube, birim, ekip veya fert), olayı soruşturanların olayı kendilerinin aydınlatarak kendilerinin başarısı olarak yazılmasını istemeleri, bunun aceleci ve acemice davranmaları sonucu hataların, masumların suçlanmasına rastlanmaktadır. Bu her düzeyde ve birimdeki görevliler için söz konusudur. Özellikle dönemlik suçlarda, dönemlik yetkililer buna sıklıkla başvurmaktadırlar.
Koğusturmanın mecburiyeti
Bazı suçlarda araştırmanın, kamu davası açmanın mecburiyeti sonucu zabıtanın ve savcılık makamının bu suçlara özgü faillerin tespiti amacı ile çok kişiyi gözaltına alması, tutuklaması vb. Koğuşturmanın mecburiyeti için konunun suç olması gerekmeyebilir veya çok kişinin zan altında tutulmasına da gerek yoktur ama konjektör gereği üzerine gidilmesi gerekmiştir. Bu yasalardan kaynaklandığı gibi, toplumsal, siyasi, askeri vb. baskılar olabilmektedir (28 Şubat 1997 süreci).
Kullanılan teknoloji
Delilleri toplama, elde etme, inceleme, tespit, irtibatlamada kullanılan teknolojinin eskiliği, eksikliği, uyumsuzluğu delillerin güvenilirliğini azaltmaktadır.
Teknoloji ile birlikte kullanılan malzemeler, kitler vb. standartlara uygun, özellikle adli olaylarda ki yüzdesi tespit edilmiş olanlar tercih edilmelidir. Uygulamada ihalelerde vb. bu kurallara ne kadar uyulmaktadır? Adli konularda bunlar hata kabul etmez ama ettirilir.
Suç analizinde arşivlerin kullanılmasının gerekliğinin yanında güncelliği ve güvenirliğine çok dikkat edilmez. Gider ve zamandan tasarruf etmek için yapılan aceleci uygulamalar sonucu olumsuz etkileyebilmektedir. Özellikle laboratuar uygulamalarında proses zincirlerinin uygulama aralığı sonucu etkileyebilmektedir. Kullanılan cihaz ve malzemeler ile sistemlerin doğru kullanımı, hataları önleme açısından oldukça önemlidir(Örnek; eşkal eşlemede ülkemizde sistemli bir teknoloji ve yazılım programı kullanılmamaktadır).
Uzmanlık alanları
Adli bilimler karma bir bilimdir ve her bilimin ilgili yönlerinden yararlanır. Bu bilim alanlarını kullanmada bilim alanının uzmanından bilgi alınmalı ve bunun suç analizi boyutu ile irdelenmesi gerekir. Ülkemizde birçok uzmanlık alanları profesyonel uzmanlar tarafından yapılmaktadır (kriminal yangın uzmanlığı, adli yazı, trafik kazaları vb. incelemeleri).
Adli konularda çalışan kişilerin uzmanlığı tam yeterli midir. Adli Tıp Kurumu, Jandarma, Emniyet, Adalet Bakanlığı gibi kurumlarda branşlaşmaların kriterleri aksamakta. Spesifik uzmanlık alanları genel uzmanlar tarafından yapılmaktadır. Bazı uzmanlık alanları kullanılmamaktadır (Adli palinoloji, entomoloji vb.)
Bilirkişilik
Bilirkişilik müessesi ülkemizde tamamen karmakarışık bir sistemle yapılmakta/yaptırılmaktadır. Çelişkiler her alana kayabilmektedir, tekniklerin analizi, konusu, yıllara, uzmana göre değişmektedir. İlgili uzmanın yerine profesyonel bilirkişilerin inceleme yapması delillerden insanların mağduriyetini artırmaktadır. Dava dosyalarının ilgili uzmanlar yerine kriterleri olmayan, belirlenmiş kişilere inceletilmesi ortaya bilimsel ama gerçek olmayan sonuçlar ve suçlular çıkarabilmektedir.
Türkiye’de genel anlamda bilirkişilerin gerçek birer “bilen kişi” olduklarının kanıtlanmasını sağlayacak bir düzenleme de ne yazık ki yoktur. Bu konuda da en kısa zamanda yasal düzenlemelere gidilmesi şarttır. Bilirkişi raporları arasındaki ciddi boyutlara varan farklılıklar ve bu çelişkilerin çözülmesi için kaybedilen vakit adaletin gecikmesinin temel nedenlerinden biri olduğu gibi, adaletin “gerçekten” gerçekleşip gerçekleşmediğini de sorgulamamızı gerektirecek boyutlardadır. DNA laboratuarlarında çalışan personelin eğitimi ve performansını denetleyecek mekanizmaların oluşturulması kaçınılmazdır (Atasoy, 2005). Bilirkişinin, ceza ve hukuk davalarında görüşü önemlidir. Her konuda ve o kişiden uzmanlığı/bilgisi ile ilgili olarak faydalana bilinir. Uygulamada karşılaşılan aksaklıklar bu kurum/kişilere güven derecesinin ölçülmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
İş yerlerinin standardı
Özellikle adli amaçlı inceleme yapılan laboratuarlar başta güvenlik standardı olmak üzere tüm standartlara uymalıdır. Temizlik, çalışanların inceleme sonucunu algılayabileceği fiziksel ve görsel ortam vb. Uygulamada bu standartlara uyulduğunu söylemek zordur. Kullanılan sistemin, uzmanların standardı, laboratuarlar incelemelerinin kalitesinin sorgulanması gerekir (sistem, araç, gereç ve insan unsuru). Örnek olay 6; Adli Tıp Kurumu’nda kan numunelerinin karışması, otopsi standartların tam yerine getirilmemesi vb.
Sonuçların yorumlanması
Sonuçların yorumlanması suç analizi verilerin yorumlanması ile yapılır. Sadece olay yeri, otopsi, sorgulama, laboratuar bulguları vb., tek bulgu kendi başına doğrudan kullanılarak suçu ispatlayamaz. Bu, ülkemizde en çok yapılan hatalardan ve üzerinde yakın zamana kadar durulmayan bir konudur. Eldeki delile göre suçlu! Ya eldeki delil kokmuşsa? Suç analizi kavramının adli bilimcilere özellikle soruşturma, sorgulama yapan zabıta, savcılık, hakimlik makamların irdelemesi gerekir. Örnek olaylar;(işyerinde parmak izi bulundu, hırsız. Nerede, nasıl bulundu?)
Şüpheliyi suçlu görme
Ceza adalet sisteminde görev alanlar için şüphelinin beraat etme korkusu vardır, bu poliste, iddia makamlarında, mahkemede, müdafide olabilmektedir. Suça suçlu bulunmuştu, bu suçlu beraat ettiğinde yeni suçlu bulunması gerekecek bu da iş ve emek gerektirecektir. Ceza adalet sistemini yönetenler; yöneldiği faili suçlu olarak görür ve onu ispatlamaya çalışır (polisin fil yakalama hikayesi). Gereğinden fazla zorlama masum sanığın suçu kabul etmesine neden olur, deliller itirafla ile de desteklenmiş olur. Masum/sanık hakları “sanık” hakları olarak değerlendirilmekte, masum/sanık uygulamada daha zor durumda kalmaktadır, hakkında özellikle maddi delil bulunan masum/sanığa taraflardan iyi davranılması beklenilmez.
Masum sanığın verdiği bilgilere şüphe ile bakılmamalıdır. Özellikle suçla ilgili bilgi vermeyebilir ama kendi masumluğu ile verdiği bilgiler kontrol edilmelidir
Denetim
Yapılan her işlemin denetimi hataları önler, yeni oluşacak sistemi yönlendirir. Denetimin yapılabilmesi için kurumlar açık olmalı uyguladığı prosesleri, sistemleri açık tutmalıdır. Denetim, ceza adalet sisteminin her aşamasında özellikle delilleri değerlendiriyorsak bunun her aşamasında yapılma imkanı olmalıdır. Elde edilmesi, toplanması, incelenmesi, değerlendirilmesi, saklanması, nakledilmesi, rapor olarak yazılması. Elde edilen bilgilere göre suçlanan kişilerin diğer delililerle denetimi akla gelmez. Delilleri kendileri ve diğer delillerle karşılaştırarak denetimden geçirilmesi gerekir. Burada farklı uzmanların aynı materyali incelemesi, gözlemlemesi de sağlanmalıdır. Sahte, yanlış düzenlendiği tespit edilen her türlü raporların delil olma niteliği kaybettirilmelidir.
Denetleme, olumsuzlukların azalmasına ve sistemin oturmasına etki eder. Kurumlar içi denetim olduğu gibi kurum dışı ve uluslar arası kurullar da denetimde etkilidir. Denetime kapalı olan toplum ve kurumlarda hataları anlama ve önleme imkansızdır.
Delil toplama, elde etme, inceleme güç ve masraflıdır bunun için çok zaman hukuka aykırılıkları bulunan, kesinleşmemiş elde ki delille yetinilenerek insanlar suçlanmaktadır. Örnek; (Ümraniye sapığı, yeni sanık delil çıkmayınca)
İdari yapı
Suç analizinde kolluk görevlileri tarafından yapılan hazırlık soruşturması önemlidir. Delillerin güvenilir olması için ceza adalet sisteminde görev alan kurum ve kişiler arasında koordinasyonun sağlanması gerekir.
Hukuk sistemimizde bazı kararlara itiraz edilememesi yanlış (bilimsel, hukuki olmasa da) kararların çıkmasını artırmaktadır. Açıklığın ve denetimin olmadığı yerde adaletin yanlış tesisi mümkündür. Buna örnek olarak Yüksek Askeri Şur’a ve Yüksek Sağlık Şur’a kararlarının denetlenememesini verebiliriz
Savunma ya da iddia makamı bunlara karar aşamasında Yargıtay’da olduğu gibi sürece müdahil olamamaktadır. Dolayısı ile savunma hakkı veya delillerin güvenilirliği, bilimselliği, hukukiliği tartışılamamaktadır. Dosyadaki deliller delil olma özelliğine sahip olmasa da hükme kaynaklık etmektedir.
Arşiv kayıtlar
Arşiv suç kayıtları insanların özellikle masumların aleyhine birer idam fermanı gibi saklanmaktadır . Arşiv kayıtlarının oluşturulmasında objektif davranılmamaktadır . Gariban, tarafı olamayanlar çok kolayca ağa takılırken diğerleri(suç işleme potansiyeli yüksek) uygulamalardan sıyrılabilmektedirler. Fuhuş suçlarında da aynı durum söz konusudur. Ulusta ucuz otellerde bu işlerin yapıldığının tespiti yapılıp işlem yapılırken büyük, pahalı ve bol yıldızlı ötelerde bu işler çağdaşlık adı altında büyük paralarla yapıldığında işlem yapılmamakta. Suç ve suçluğu zaman zaman garibanlara düşen bir hak olarak algılanması olmaktadır. Başlangıçta suç görünüp sonra suç eyleminden çıkan davalar olmaktadır. Bunlar arşiv kayıtlarında tutularak insanlar mağdur edilebilmektedir.
Taraf belirsiz
Bazı davalarda hazırlık soruşturması vb. şüpheli, şüpheli sanık, mağdur şüpheli, tanık şüpheli olarak karşılaşılmaktadır. Bu durumda olayın çözümü karmaşık hal almaktadır. Delil sunabilen taraf haklı çıkabilmektedir. Özellikle şahit gösterebilen taraf istediği sonucu alma imkanı elde edebilir. Ülkemizde şahitlik sistemi suistimale açıktır. Yalan tanıklık uygulamaları sıklıkla olmakta, yaptırım uygulanmamakta veya yetersiz kalmaktadır. Örnek; fahri trafik müfettişi(Çankaya 2000) alkollü olarak park halindeki araç sahipleri ile muhatap olarak ceza yazma hususunda kavga yapıyor. Soruşturmada iki trafik müfettişi mağdur olarak, diğer iki taraf şüpheli olarak algılanıyor.
Toplumsal yapı
Toplum dinamikleri ülkenin idari, siyasi, adli vb. yapılanmasını temelinden etkiler. Özellikle Türkiye gibi demokrasi kültürüne alışmamış toplumlarda bu daha yaygındır. Toplumdaki katmanlar her zaman kendilerine özgü bir yapı isterler. Türkiye için; aşiret, cemaat, politik, hemşehri vb. yapılanması. “Benim suçlum, benim hırsızım iyi” mantığı bu gününe kadar olagelmiştir(Kaygısız, Sever, Tetik, 2005:19). Bu yapılanmanın zaman zaman zafiyeti suç analizini ve ceza adalet sistemini temelinden etkilemektedir(Van 2005 Aşiret, M. Bayram).
Toplumsal yapı suça biçilen ölçütleri belirleyerek çoğu zaman hatalı adalet uygulamalarına neden olmaktadır.
Sonuç olarak hatalara birçok problem kaynaklık yapmaktadır. Nelerin kaynaklık yaptığı bilinirse çözümü kolaylaşır (Bahar, 1998: 123, 134). Büyük güvensizliklere problemlere meydan vermemek için çözümüne bakmalıyız. Bu amaçla; Probleme kaynaklık eden unsurlar belirlenmelidir. Problemlerin oluşmasını önlemek, oluşmuş ise çözülmesi için yapı oluşturmak gerekir. Fiziksel ve teknik değişiklikler/yetersizlikler belirlenerek giderilmesine çalışılmalıdır. Hizmetlerin sağlanmasında değişiklikler gerekiyorsa uygulamaya konulmalı. Güvenilir bilgi sağlamak ve akışını kolaylaştırmak için sistem oluşturulmalıdır. Personelin yeni bilgi ve beceriler kazanmasını sağlamak için hizmet içi eğitimlerinin sürdürülmesi gerekir.
Örnek olaylar,
Örnek olay 1; Ankara(1999), terörist A.Ö yargılanması döneminde bombalama eylemi sanıkları kimlik belirleme bulguları ile tespit edilir. Üç sanıktan ikisine olay yeri bulguları ile soruşturma, arşiv bilgileri uyuşuyor suç tespit ediliyor. Üçüncü şahısla ilgili bu bulgular arasında uyuşmazlık ortaya çıkar. Bu arada bu bilgilerin başına dönülerek bu verilerde gözden kaçan farklılıklar fark edilir.
Örnek olay 2; İstanbul(2002)-Ümraniye’de çocuklara tecavüz eden kişi son olayında şüphe üzerine kaçtı ama vatandaşların eşkalinden tanıyarak polise bildirmesi üzerine yakalandı. Yapılan inceleme ve araştırma sonucu olayların faili olduğu ispatlandı. Vatandaşın şüphesi üzerine yakalanan, eşkali uyan ve peruk takan B, 21 gün tutuklu kaldı. Bu arada DNA incelemesi yapıldı ve uymadı. Sapık damgasını yedi. Tutukevinde aşağılandı, linç girişimine maruz kaldı. Gerçek suçlu olduğu anlaşılan A’nın yakalanması sonucu serbest bırakıldı(7.12.2002 basın ve EGM bilgi notu). Serbest bırakıldıktan sonra bile şahsı yolda gören vatandaşlarca dövülmeye kalkışıldığı da bilinmektedir.
Örnek olay 3; Ankara(1997)-Keçiören bölgesinde tecavüz ve gasp yoğunlaşır. Şüpheliler aranırken eşkal bilgilerine uyan bir kişi yakalanır. Mağdur ve tanıklara teşhis yaptırılır ve şüpheli sanık haline gelir, tutuklanır. Bu aşamada aynı olayla ilgili M.M. Özbıyık olay yeri bulgularının analizinden tespit edilir ve olayların faili olduğu ispatlanır(21.02.1997 A.E. arşivi).
Örnek olay 4; Ankara’da bir sendika merkezinde hırsızlık olayı meydana gelir(2004). Sendika başkanı olayı zabıtaya bildirerek soruşturulmasına başlanır. Araştırma inceleme yapılır. Olay yerinden elde edilen bulgular değerlendirilerek ekspertiz raporu düzenlenir. Rapora göre mahkemeden sendika başkanına celp gelir, hırsız bulunmuştur, parmak izinden hırsızın genel başkan olduğu anlaşılmış ve hakkında hırsızlık davası açılmıştır.
Durumun izah edilmesi sonucu mahkemede beraat eder. Başkan bir yıl sonra pasaport almak için Emniyet’e gider, ” hırsızlık suçundan arıyor !” kaydı olduğu için gözaltına alınır. Dört saat gözaltında tutulur ve anlaşılır ki, arandığı hırsızlık suçundan beraat etmiştir. Serbest bırakılır. Suçtan mağdur olan kişinin, delillerle bir daha mağdur olması. Mahkeme, gözaltı …. Hırsızlık suçu ile itham edilmesi (Pulur 2005 ve A.E bilgi notu).
Örnek olay 5; Traktör fabrikasında sıklıkla hırsızlık olayları meydana gelmektedir. Hırsızı yakalama ve önlemek için işyeri personelinin parmak izleri alınarak karşılaştırma yapıldı. A’nın parmak izi işyeri hırsızlık bölgesinden elde edilen parmak izi ile uydu. A hırsız mı? İzin uymasına göre hırsız ama suç analizi yapılmalı, A’nın kullandığı bölgede mi iz elde edildi. Analizci doğrudan olayı soruşturma birimine bildirir. Soruşturma birimi suç şüphesi ile sahsı soruşturmaya alır ve iyi davranmaz, çünkü maddi delil vardır (özel arşiv, ORMAK 2001 Ankara)
Örnek olay 6; DNA günümüzde en güvenilir delillerdendir ama usulünce kullanılınca, kullanılmazsa bu kuvvetli delil olmasının yanında kuvvetli hatalara sebep olmaktadır. Aile bireyleri arasında nesep tespiti için uyuşmazlık vardır. Aile konuyu, hukuka, hukukta bilime havale ediyor.
Mahkeme Adli Tıp Kurumu’ndan, nesebin tespiti ile bilimsel inceleme istiyor. Aile fertleri vücut sıvılarını vermek zorunda ve gerçeğin ortaya çıkması için veriyorlar. Birinci inceleme(rapor); A ve B kardeş değil, A ile baba(C) aynı. Aile fertleri(A, B) itiraz ediyor. Aynı kurumdan ikinci rapor isteniyor. İkinci raporda birincinin tamamen tersi veriliyor(A, B, C aynı). Mahkemenin, tarafların kafası karışıyor. Nesep tayini bu insanı nesepsiz vb. yapar. En güvenilir deliller en güvenilmez oldu. Aile bireyleri mağdur oldular (05.04.2005 mahkeme incelemeler devam etmektedir, İstanbul-Bakırköy Aile Mahkemesi).
Örnek olay 7; Gece İstanbul Okmeydanı ıssız alanda tecavüz olayı sonrası yapılan araştırmada o bölgede sokaklarda bulunan ve yaşamakta olan kişiler gözleme alınarak bilgilerine müracaat edilir. Şüpheliler mağdura (N. T) teşhis yaptırılır. Mağdurun ifadesi ve eşkal tanımlaması üzerine A. K. gözaltına alınarak tutuklanır cezaevine gönderilir. A. K suçlamayı kabul etmez,
A. K. den alınan DNA örneğiyle mağdur üzerinde bulunan spermden alınan örneklerin uyuşmadığı laboratuar incelemesi sonucu anlaşılarak tahliye edilmiştir (10 gün tutuklu kalır). Ya DNA örneği olmasaydı, inceleme yapılmasa idi? A. K. hapisteyken diğer tutuklular tarafından tecavüzcü olduğu gerekçesiyle dövüldüğünü iddia etmiştir (ülkemizde tecavüzcülere hapiste iyi davranılmaz, linç edilme, şişlenme gibi öldürülme olaylarına maruz kalırlar). ‘N.T’nin yanlış teşhisi, kolluk kuvvetlerinin yeterince araştırma yapmamasından dolayı kusurları vardır. A. K; ‘Kamuoyu önünde(basın), soruşturma, yargılama aşamalarında yargısız infaz yapıldığını, gururunun kırıldığını, gözaltındayken de mahkumlar tarafından dövüldüğünü’ belirtti(Ocak 2005 basın ve Emniyet Müdürlüğü Bilgi notu)
Örnek olay 8; terör olaylarının(patlama/bombalama) yaygın olduğu Mersin’de(1980 öncesi) evinde patlayıcı madde olduğu tespit edilen A hakkında dava açılır. Elde edilen suç eşyasının incelenmesi için mahkeme bilirkişiye havale eder. Bilirkişinin kendi beyanı : ‘eski, antika tipi bir gaz lambası idi, sahilden denize attım ve rapor yazdım. Şüpheli nesnenin bomba olduğu ve denize atıldığında patlayıp dalga oluşturduğunu belirttim. Bugün olsa yapmam’(Hizmet içi eğitim 2002-yaz dönemi, meslek Etiği dersi, kursiyer katılımcı beyanı)
Örnek olay 9; Malatya ilinde sahte kimlik kullanmaktan dosya üzerinden işlem yapılırken, ilk işlem Ankara tarafından yapıldığı ve hatalı yapıldığı tespit edilir. Durum Ankara’ya şifahen bildirilince yapılan incelemede hatanın olmadığı, sahte kimlik işleminin tekrar incelenmesi ve dosya üzerinde iki kardeş(muhtemelen ikiz vb.) olduğu taraflara bildirilmiştir. Parmak izi ile kimlik tespiti kuvvetli delillerdendir ancak ihtimali az olan benzerlikler mağduriyetlere sebep olabilmektedir(A.E.M., özel arşiv 2001 bahar).
Örnek olay 10; İstanbul(2001), işadamı Ü. Garih’in öldürülmesi ile ilgili olarak, cinayetin öğrenilmesinden çok kısa bir süre sonra olayın failinin Fuat(deli Fuat lakaplı) olduğu ve katilin yakalandığı dönemin bakanı tarafından basında ilan edildi. Aradan fazla zaman geçmeden olayın faili olmadığı açıklandı. Aceleci soruşturma ile o bölgede ayakkabı boyacılığı yapan 14 yaşındaki çocuk bir anda dünya gündemine katil olarak ilan edildi ve arkasından olayla ilgisinin olmadığı beyan edildi(www.radikal.com.tr 2001).
Örnek olay 11; Zonguldak’ta(1996) 5 yıl önce öldürülen Kubilay Öztaş’ın katil zanlısı olarak dört erkek şahıs tutuklanır yargılamaya başlanır. Olayla ilgili elde edilen delillere göre suçlanırlar. Ama suçlarını kabul etmezler. Öldürmeleri gereken bir durumun olmadığını tekrarlarlar. Ağır Ceza Mahkemesinde olayla ilgili yargılama devam ederken Avukatları olayla ilgili tüm ayrıntıları incelemesi sonucu video kasetlerinde beş yıldır sanıkların lehine olup değerlendirilmeyen özel kayıtlara rastlanır. Sanıkların yüzleştirme ve yer göstermelerinin video kayıtlarında özel konuşmaların kaydedildiği, bu konuşmaların bir bölümünde; Jandarma Komutanı’nın kayıtlardaki konuşması şöyle: ‘Adam kafa karıştırmak için sağdan soldan bizim bilmediğimiz, hiç duymadığımız isimler söylüyor. Halen ‘ben değilim’ diyor, o kadar profesyonel. 8 gündür aç yatıyor efendim. İlk defa size söylüyorum. Bizim alaydan gelen sorgucuları bile kandırdı. Sorgucular, ‘Bu işi yapanlar bunlar değil. Bizim attığımız dayağı yiyen adam bülbül gibi şakırdı’ diyorlar.’ Olayla ilgili elde edilen delilerin hukuka aykırı olduğu için(bilime aykırı) mahkeme heyeti sanıkların tahliyesine karar verdi(www.aksam.com.tr 2001).
Sonuç
Her bilimsel yöntem ve sonucun olumsuz, kötü kullanım durumu olduğu gibi adli bilimlerin bilgilerinde kötü kullanımı söz konuşudur. Yani bilimi iyi kötü yapan bunu kullanma biçimidir. Kriminal bilimlerin masumu kurtarma, gerçek suçluyu tespit etme gibi faydalı yanlarının yanında intikam almak için kullanılması, belirli kişileri korumak ve karalamak için kullanılması mümkündür. Bunlar bilimsel veriler adı altında yapılabilmektedir. Özellikle bu bilim yargı alanında kullanılıyorsa bilimden öte hak hukuk söz konusudur.
Soruşturmada sanığın masumluğunun anlaşılması fazla zaman geçirilmeden anlaşılmaya çalışılmalıdır. Zaman masum sanığın aleyhine işlediği gibi gerçek sanıkların lehine işleyecektir. Masum sanığa ayrılan zaman gerçek sanığın suçtan kaçmasına ve kurtulmasına neden olacaktır.
Bir delil veya tanık, kişiyi suçlamanın ya da sorgulamanın sonu olmamalı ve devam etmelidir. Özellikle deliller sorgulama, sorgulama da deliller ile desteklenmelidir.
Bir toplumda hakların aranmaması, haksızlığın yapılması devletin ve sistemin aleyhinedir. Mağduriyetlerden uzun vadede kazanç elde edilemez.
Adli hataların önlenmesinde taraflar, masum, mağdurlar, savunma avukatları özel gayret sarf etmelidirler. İşi zabıtaya, savcıya, mahkemeye bırakmamalıdırlar. Olayın çözümüne yarayacak her türlü çareye başvurmalıdırlar. Özel bilirkişi/danışman tutmakta çekingen davranmamalıdır. Delillerle ilgili olarak güvenlik zincirinin, uygulanan proseslerin sorgulanması ve bunlara işin uzmanlarının cevap vermesi istenmelidir. Bu uygulamalar adli hataların önlenmesini ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Özellikle çapraz sorgulama uygulaması ceza adalet sisteminin her aşamasında uygulanmalıdır.
İnsan unsuru adli olayların her aşamasında çok önemlidir. Bu mağdurun, tanıkların verdiği bilgiler olduğu gibi bu bilgilerden suç analizini, kovuşturmayı ve yargılamayı yapan tüm birimlerin insan unsuru çok önemlidir. İnsan unsuru şu aşamalarda suç analizini temelinden etkiler;
1. Olayın başında soruşturmada görev alan kolluk güçlerinin yaptığı işlemler;
2. Savcılık; şüpheli hakkında davanın açılması ve yeterli delil elde edilmesi.
3. Mahkeme-yargılama, tarafların olayla ilgili bağlantılarının tespit edilerek suçlu/masumluğunun tespiti ve cezanın belirlenmesi.
Tüm bu aşamalarda sanık, tanık, mağdur, masumların vereceği bilgiler önemlidir.
Yargılama sonunda ‘sanığı suçlamaya yeter kesin ve inandırıcı delil bulunduğundan cezalandırılmasına karar verilmiştir’ denirken acaba ‘bu yeter kesin ve inandırıcı delilin hatası olma durumu olma ihtimali nedir?’ sorusu akla gelmelidir.
Mağduriyet toplumsal yaşantının bir parçası olarak karşımıza çıkmakta. İnsanı mağdur eden insan olmaktadır.
Mağduriyet toplumlarda farklı alanlarda, farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Özellikle hukuksal alanda ve hukukun değer verdiği bilimselliklerle mağduriyetler oluşabilmektedir. Her insan hayatının her döneminde suç işleme, suça maruz kalma ve suç işlediğimiz iddiası ile suç faili olarak karşılaşması ve mağdur olması mümkündür.
Denetim, açıklık hatanın yapılmamasını, yapılan hatanın anlaşılmasını ve bunun düzeltilmesini sağlar. Uygulamada soruşturmanın, yargılamanın gizliliği, ilgililerin dava dosyasını elde edememesi hataların sıklıkla yapılmasına neden olmaktadır. Özellikle soruşturma evraklarına gizlilik kutsallığı yüklenerek yapılan hataların açığa çıkmaması önlenmektedir.
Kullanılan sistem, yöntem vb. tek yöntem olmayabilir. Bilinen, uygulanan yöntem olarak olumsuz sonuçlar verebilir. Bu yöntem, teknikler sosyal yaşamı yönlendirdiği gibi hukuku da yönlendirir(Can, 1993:42, 45).
Bir insanı suçsuz yere öldürmek, suçsuz yere iftira atmak, suçlamak tüm dinlerde, inanç sistemlerinde en büyük günahlardan, kötülüklerden olduğu bilinir ve modern hukukta da suç olarak yerini almıştır.
Mahkumun taşlanarak idam edilmesi istenir. Kalabalığa, ‘İçinizden hiç günahı olmayan ilk taşı atsın!’ denir. Ve suçluya kalabalıktan taş atan çıkmaz.
Kaynaklar
Abacı N. (2001), Bursa Şehri’nde 17 YY Osmanlı Hukukunun Uygulanması, Ankara Kültür Bak. Yay.,
Adalet Bakanlığı(2005), http://www.adli-sicil.gov.tr/ISTATIST.HTM erişim tarihi 20.5.2005
Atar F.,(1991), İslam Adliye Teşkilatı, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.,
Atasoy S(2005),http://www.istanbul.edu.tr/enstituler/adli/dnaethics.htm erisim tarihi 25.5.2005,
Bahar, H.I. (1998) Polis Demokrasi ve İnsan Hakları, Ankara: Türk Demokrasi Vakfı
Can C.,(1993), Hukuk Sosyolojisi, Ankara: Savaş Yay,
Dönmezer S., Yenisey F(2000), Ceza Adalet sisteminin Etkinliği -1998, İstanbul: TESEV Yay.
Emniyet Genel müdürlüğü(2002), Suç Ve Suçlu Profili(2002), Ankara: APK Yayın No. 162,
Erdem F.,(2003), Sosyal Bilimlerde Güven, Ankara: Vadi Yayınları
Gabriel de Tarde(2004), Karşılaştırmalı Kriminoloji, (Tercüme, V. Dalda), Ankara: EGM Yay.,
Harluk H.,(2000), Önyargılar, İstanbul: Sistem Yayınları
Inbau- Reid- Buckley, Suçlu Sorgulamaları ve İtirafları, (Çev., Ahmet Kule, 1997)Ankara
http://www.radikal.com.tr/2001/02/19/turkiye/01onc.shtml 26.06.2005
http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2001/03/28/guncel/guncel8.html, 26.06.2005
Kaygısız,M-Sever, H.-Tetik E.(2005), Suç Suçlu Kurban Arasındaki İzler, Ankara: ABT Yay.
Kaygısız, M(1998), Hukuk Sistemimizde Delil-Olay Yeri-Bilirkişilik, Ankara: Ümit Yay.,
Kaygısız, M. (2005) Yargılamanın Tarihi Gelişimi
http://www.geocities.com/sucanalizi/ytg.html.01.09.2005
Kaygısız, M. (2003) Adli Bilimler, Ankara: Seçkin Yay.
Pulur H(2005), h.pulur@milliyet.com.tr. 2. 4. 2005
Radikal Gazetesi((1998) eki, Susurluk Raporu (K. Savaş),.
Söylemez, A. (1982), Kriminalistik ve Suç Yeri İncelemesi, İstanbul: 1.Basım, Haşmet Matbaası,
T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü(2004), Adalet İstatistikleri 2001, Ankara: Enstitüsü Yay.,
TSE- Eğitim Daire Başkanlığı “Olay Yeri İnceleme Polis Memuru Meslek Standardı” tasarısı (04.05.2001-014480)
Yücel M.,(1986) Kriminoloji(Suç ve Ceza), Ankara: Adalet TGV yayını,
Zonderman Jon (2001), Suç İzlerinin Ötesinde(tercüme; Bilge Tanrıseven), Ankara: Phoenix Yay.
MUSTAFA KAYGISIZ, HANİFİ SEVER (2005), SUÇ ANALİZİ-1(SUÇ-SUÇLU ANALİZLERİ), ADALET YAYINEVİ, ANKARA
BilirkisiRaporlari.com da yayınlanmakta olan bu makale 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında korunmaktadır. İzinsiz kopyalanması yasaktır.