0541 146 65 66
Sosyal Medya Hesaplarımız

Marka Sahteciliği ve Fikri Mülkiyet Suçları

Giriş

Hukuk devletinin gereklerini yerine getirme açısından varlığına ve etkinliğine en fazla ihtiyaç duyulan kurumlardan biri şüphesiz ki polis teşkilatıdır. Ülke güvenliği ve milli menfaatlerin korunması emniyet kurumunun güvencesi altındadır. Kamu düzeni ve ülke güvenliği gelişen dünya ile birlikte kapsam olarak genişlemiş ve farklı alanların istikrarı ve durumu da bu düzeni etkileyen etmenler içerisinde yerini almıştır. Bu açıdan ülke ekonomisi ve mali durumu ülke güvenliği ile yakından ilişkili bir hale gelmiştir.
Özellikle mali suçlar güvenliğe bir tehdit olarak karşımıza çıkmış, bu suçların içerisinde de fikri mülkiyet aleyhine işlenen suçlar gelişen dünya ile yerini almış ve önem kazanmıştır. Marka taklitçiliği de entelektüel mülkiyete karşı işlenen suçlardan birisidir. Bu yönüyle de kamu düzeni ve güvenliğiyle yakından alakadardır.
Marka taklitçiliğinin basit ve adi bir suç olarak değerlendirilmesinden öte bir şekilde organize şekilde işlendiğini ve terör örgütlerinin gelir kaynaklarından birisi haline geldiğini göz önüne alarak, bu suçun araştırılması ayrı bir önem arz etmektedir. Özellikle global anlamda dünyanın tek pazar haline geldiği görüşüne bir destek olurcasına, marka taklitçiliği ile üretilen malların piyasaya sunulması, hem dünya hem de ülkelerin ekonomik durumunu etkilemekte ve bu suça karşı uluslar arası şekilde mücadeleyi gerektirmektedir.
Bu bağlamda yazımızda marka hakkının ne olduğunu ve bu hakka tecavüz durumların neler olduğunu, tecavüz durumunda marka hakkı sahiplerinin taleplerinin neler olacağını inceledik. Bu noktadan sonra ise marka taklitçiliği suçunun bu belirtilen özellikleri nedeniyle sahip olduğu önem bakımından değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeden sonrada marka taklitçiliği suçunun ceza muhakemesi incelenmiştir. Ayrıca fikri mülkiyet aleyhine işlenen suçların terör örgütlerinin gelir kaynağı halini alması ve organize bir boyut kazanması ile bu tür suçların aydınlatılmasında özel soruşturma tekniklerinin kullanılmasının gerekliliği açıklanmıştır.
Çağımızın bilgi çağı olması ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte maddi mülkiyet yerini fikri mülkiyete bırakmış ve bu nedenle de fikri mülkiyetin korunması ayrı bir önem arzetmiştir. Bu bağlamda marka sahteciliği, fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar ve bu suçlarla organize örgütler ve terörün finansmanı arasındaki ilişki yazımıza konu olmuştur.

I. FİKRİ MÜLKİYET

1.Fikri Mülkiyet Kavramı

Genel olarak fikri mülkiyet hakları, fikri çaba ve zekanın ürünlerini devlet otoritesiyle korumayı hedefleyen haklardır. Adından da anlaşılacağı üzere fikri mülkiyet bir fikir ürünüdür ve maddi bir varlığı çoğu kez olmamasına rağmen sonucunda bir maddiyat vardır ve o şekilde bir değer kazanmaktadır. Fikri mülkiyetin korunması diğer insanlardan ve düşüncelerden faklı olarak insanın kendisinin ortaya koyduğu ve ilk kez ortaya çıkan bir fikir ve düşüncenin korunmasıdır. Bu yönüyle emeğe saygı ve emeğe verilen değeri ifade etmektedir.
Fikri hakkı kişinin her türlü fikri ve zihni çaba ve emeği sonucunda ortaya çıkardığı ürünler üzerinde hukuken korunan ve hak sahibi dilediği takdirde bu korumadan yararlanma yetkisi veren menfaatlerdir şeklinde tanımlamak mümkündür (Ateş, 2003:93).
14 Haziran 1967’de Stockholm’de imzalanan “Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü”(WIPO) kuruluş Sözleşmesi’nin 2. Maddesinde, fikri mülkiyet aşağıdaki haklarla ilişkili olarak tanımlanmıştır:

• Edebi, sanatsal ve bilimsel çalışmalar;
• İcracı sanatçıların eserleri, fonogram ve radyo yayınları;
• İnsan emeğinin tüm alanlarındaki buluşlar;
• Bilimsel buluşlar;
• Endüstriyel tasarımlar;
• Ticari markalar, hizmet markaları (service marks), ticari unvan ve isimler;
• Haksız rekabete karşı koruma ve
• Sınai, bilimsel, edebi ya da sanatsal alanlarda fikri mülkiyet faaliyetlerinden kaynaklanan
diğer tüm haklar.
Fikri mülkiyet ile maddi mülkiyet arasındaki farkın anlaşılması konuyu daha iyi açıklayacak ve fikri mülkiyetin nasıl bir yapıya haiz olduğu ve içeriği daha iyi anlaşılacaktır. Bu bağlamda fikri mülkiyet ile maddi mülkiyet arasındaki önemli farkları şu şekilde sıralayabiliriz;
-Fikri ürünler, eşyadan farklı olarak maddi bir varlığa sahip olmayıp, soyuttur. Örneğin, bir şarkı, resim ya da teknik bir problemi çözen buluş düşüncesinin maddi bir varlığı yoktur. Fikri ürünler dış aleme çizgi, şekil, renk kompozisyonu, güzel sesler, tınılar, bir şiir, hikaye ve bazen özgün tasarımı veya buluşu içeren ürün olarak yansır. Bunlar üçüncü kişilerin anlayıp kavrayabileceği herhangi bir şekilde tecessüm eder, yani cisimleşir ya da somutlaşır. Üçüncü kişilerin algılayabileceği şekilde somutlaşmayan, sadece düşünce aşamasında kalan fikirler koruma görmez.
-Maddi mülkiyetten farklı şekilde, fikri mülkiyete konu haklar ülkesel olarak korunmaktadır (ülkesellik ilkesi). Yani fikri ürünler kural olarak hangi ülkede korunması talep ediliyorsa, o ülke mevzuatına göre korunmakta ya da korunmamaktadır. Şöyle ki, bir fikri ürün bir ülkede korunurken aynı fikri ürün başka bir ülkede değişik gerekçelerle korunmayabilmektedir. Yine aynı fikri ürün değişik ülkelerde farklı koruma şartlarına ve sürelerine tabi olabilmektedir. Ancak uluslararası anlaşmalar yoluyla bu farklılıklar asgariye indirilmiştir. Bu bağlamda WIPO’nun çalışmaları kayda değerdir.
-Maddi mülkiyetten farklı olarak, fikri mülkiyet hakları süreye tabidir. Sözgelimi, Ülkemizde müzik, sinema, ilim – edebiyat eserleri ve güzel sanat eserleri, kural olarak kamuya sunumdan itibaren eseri meydana getirenin yaşamı boyu + 70 yıl süreyle korunmaktadır. Bu kurala göre, 1936 yılında vefat eden Mehmet Akif Ersoy’un Safahat adlı kitabı 2006 yılına kadar telife tabidir. Tescile tabi haklardan patentler 20, faydalı modeller 10, markalar 10 yılda bir yenilenmek kaydıyla süresiz; tasarımlar 5’er yıl dönemler halinde yenilenmek kaydıyla maksimum 25 yıl sürelerle korunmaktadır. Süreler dolunca kural olarak bu haklar kamuya mal olur ve bunlardan yararlanmak serbest hale gelir. Ancak şartları varsa kümülatif koruma ilkesi ve haksız rekabet koruması saklıdır.
-Bir fikri ürün, şartları taşıyorsa fikri mülkiyet haklarını düzenleyen birden çok mevzuat ile korunabilir (çoklu-kümülatif koruma ilkesi). Sözgelimi, bir otomobilin görünümü tasarım mevzuatıyla korunur. Otomobilin bu görünümü/tasarımı, aerodinamik yapıyı etkileyerek yakıt tasarrufu sağlıyorsa bu görünüm özelliği ayrıca patent veya faydalı model mevzuatıyla da korunacaktır. Yine bir vazonun özgün görünümü tasarım mevzuatıyla korunur. Bu görünüm estetik nitelikteyse ayrıca güzel sanat eseri olarak FSEK korumasından da yararlanacaktır.
-Fikri mülkiyet, eşya olmadığı gibi, somutlaştığı eşyadan da farklı bir varlığa sahiptir. Bu nedenle de farklı bir hukuki rejime tabidir. Örneğin, maddi bir varlığı bulunan kitap nüshası eşya hukukuyla korunur. Buna karşılık kitapta tecessüm etmiş eser ise, fikri mülkiyet hukukunun ilgi alanına girer. Bu bağlamda bir kitap nüshasını (eşyayı) satın alan kimse sadece o kitap nüshasına sahiptir. O kişi aynı zamanda kitapta cisimleşmiş eseri, yani fikri ürünü satın almamıştır. Kitabı satın alan kişi söz konusu kitaptan faydalanabilir, piyasadan satın aldığı nüshaların başkalarına satışını da yapabilir. Ancak kitabı çoğaltarak piyasaya sunamaz. Aksi halde korsanlık eylemini işlemiş demektir. Yine bir tabloyu satın alan kişi sadece tablonun maddi mülkiyetine sahiptir. O tablo üzerindeki fikri ürün, yani eserin mülkiyeti onu meydana getiren ressamda kalır. Bu kural markalı ve patentli ürünler bakımından da geçerlidir.
Fikri mülkiyet, bir kişiye veya kuruluşa ait olan bir fikir ürünüdür; söz konusu kişi ya da kuruluş, sonradan, bunu serbestçe paylaşmayı veya kullanımını belirli biçimlerde kontrol etmeyi tercih edebilir.Fikri mülkiyet hemen her yerde bulunur -kitaplar, filmler, plaklar, müzik, sanat ve yazılımlar gibi yaratıcı eserlerde ve hepsi bilim ve teknolojideki gelişmeler sayesinde geliştirilmekte olan otomobiller, bilgisayarlar, ilaçlar ve bitki türleri gibi her gün kullanılan nesneler de. Satın alacağımız ürünleri seçmemize yardım eden markalar ve tasarımlar gibi ayırıcı özellikler, fikri mülkiyetin kapsamına girmektedir.
Fikri mülkiyet hukuku; telif hakları olarak da bilinen fikir ve sanat eserleri (copyrights) ve sınaî mülkiyet hakları şeklinde iki ana kategoriye ayrılmaktadır. Telif hakları, eserin meydana getirilmesiyle kendiliğinden doğar. Bunun için bildirim ya da tescil gibi bir prosedüre ihtiyaç bulunmamaktadır. Buna karşılık patent, faydalı model, marka ve tasarım gibi sınaî mülkiyet kategorisinde yer alan haklar Türk Patent Enstitüsü (TPE) gibi bir idari kurumda tescil ettirilmelidir. Fakat uygulamada fikri mülkiyet yerine telif hakkı terimi de kullanılmakta ve iç içe geçmiş bir özellik arz etmektedirler. Sınai mülkiyet yerine ise daha çok marka hukuku, patent hukuku vb özel kullanımlar vardır. Ancak fikri mülkiyet hukuku ve fikri mülkiyet kavramı “fikir ve sanat eserleri (bunun içerisinde telif hakkı vb.)” ve “sınai mülkiyet” kavramının (marka,patent,coğrafi işaret vb.) bir üst çatısı şeklindedir ve iki kavramı da içermektedir. Bunun dışında özellikle uluslar arası hukuktan ve doktrinden yapılan çevirilerde “intellectual property” ve “intellectual property Rights” kavramlarının yerine entelektüel mülkiyet ve entelektüel mülkiyet hakları kavramları da kullanılmaktadır. Özellikle bu terimler çağımızın bilgi çağı ve entelektüel çağ olarak adlandırılması ile daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Fikri mülkiyet kavramının daha iyi anlaşılması açısından telif hakkının ortaya çıkışı ile ilgili olarak anlatılan şu hikaye açıklayıcı olacaktır;
“Yıllar hatta yüzyıl önce bir gün, dünyanın sanat merkezi Paris’te ünlü Champ-Elysees caddesinde sanatçıların gittiği Ambassadeurs kafeye şarkı sözü yazarı Ernest Bourget besteci dostları Victor Parizot ve Paul Henrion ile akşam yemeği için giderler. Yemek ve müzik son derece güzeldir. Gecenin sonunda garson hesabı getirir. Ernest Bourget hesaba bakar, şef garsonun gelmesini ister. Şef gelir, Bourget; “Çok güzel bir akşam yemeği yedik, teşekkür ederim. Ancak bu hesabı ödemeyeceğim çünkü ben sizin yemeğinizi yedim siz de benim ve dostlarımın eserlerini çaldınız. Ödeştik.” der.
Tartışırlar. Kafe her gece onların bestelediği sözlerini yazdıkları müziği çalmakta, içkilerini yudumlayan, yemeklerini yiyen müşteriler müzik dinleyerek çok hoş vakit geçirmekte ve bu nedenle daha fazla ödeme yapmaktadırlar. Ama kafenin sahibi çalınan müziğin önemini bildiği halde müziğin yaratıcılarına bir bedel ödemesi gerektiğini düşünmemekte hatta izin almak konusunu aklının ucundan bile geçirmemektedir, bu bedeli ödemeye de niyetli değildir…
Olay tartışma sonucu mahkemeye yansır ve Fransız mahkemesi, yaratıcı sanatçıların eserlerini çalarak, yayınlayarak para kazananlardan paylarını almaları, yayıncıların da karlarını bu eserleri yaratanlarla paylaşmaları gerektiğine karar verir.Bu karar fikri haklar noktasında çok önemli bir değişimi sağlamış, sanatçıların, eserlerini çalan gece klüpleri, kafe ve eğlence yerlerinden paylarını yani telif haklarını almaları yolunu açmıştır.Ancak bu hakları alabilmek için müzik eserlerini çalan iş yerlerinin tespiti gereklidir. Kafede olayı başlatan söz yazarı Bourget yayıncı Colombier ile Musiki Eseri Sahiplerinin haklarını takip eden, yerlerini tespit eden ve mahkeme kararına dayanarak toplayan ilk merkezi “Acenteyi” kurarlar. Tarih 1850’dir, yani 153 yıl önce … Ve bu kurum 1851 yılında Fransa’da Ulusal Müzik Eserleri Meslek Birliği SACEM’e dönüşür.”

2.Fikri Mülkiyet Hakkının Korunmasının Amacı

İçinde bulunduğumuz çağ devamlı suretle bilgi çağı olma yönünde ilerlemekte ve entelektüel mülkiyetlerin değeri de gün geçtikçe artmaktadır. Polis ve güvenlik kuvvetlerinin geleneksel soruşturmalarına konu olan mallar maddi mülkiyetler olmaktaydı. Ancak yaşanan bilgi çağına paralel olarak güvenlik kuvvetlerinin soruşturmalarına maddi mülkiyetin yanı sıra artık kazandığı değer nedeniyle fikri mülkiyette konu olmaktadır. Önceleri sadece suç failleri hırsızlık gibi suçlarla kişilerin para,sair eşya, araba vb. gibi maddi mülkiyetine tecavüz ederken; günümüzde farklı bir mülkiyet olan entelektüel mülkiyete yani kişilerin sahip olduğu ve uzun uğraşlar sonucu o değeri oluşturdukları marka,patent, telif hakkı gibi mülkiyetlerine de sıklıkla tecavüz edilmektedir. Dolayısıyla devlet ve devlet kurumları da üzerine düşen görevleri yaparak bu tecavüzleri engellemek ve eğer tecavüz gerçekleşirse de cezasını vermek zorundadır.
Fikri ve sınai haklar konusu, dünya ekonomi ve ticari düzenine de temel teşkil etmektedir. Nitekim, Dünya Ticaret Örgütü fikri mülkiyetin ticaretle ilgili yönlerini de kapsamaktadır (BTSO, 2002). Bu nedenle de fikri mülkiyet kararlılıkla korunmalıdır. Çünkü dünya ticaret hacminde lokomotif görevi görmektedir.
Fikri mülkiyetin korunması hem o mülkiyet sahibine hem de o mülkiyeti kullanan veya ticari olarak alan kişilere yarar sağlamaktadır. Fikri mülkiyet sistemi toplumun tamamına yarar sağlayacak şekilde tasarlanmış olup, hem yaratıcının hem kullanıcının gereksinimlerine yanıt verecek hassas bir denge gözetir. Bu hakkın korunması ile ekonomik, kültürel, teknolojik bir çok kazanç sağlanacaktır.
Fikri mülkiyet hakkının topluma sağladığı yararlar şu şekilde sıralanabilir;
• Adil bir rekabetin sürdürülmesi ve geniş bir yelpazeye yayılan kaliteli ürün ve hizmetlerin teşvik edimesi,
• Ekonomik büyümenin ve istihdamın sağlanması,
• İnovasyonun ve yaratıcılığın sürdürülmesi,
• Teknolojik ve kültürel ilerlemelerin ve ifadenin desteklenmesi,
• Kamusal bilgi ve kültür hazinesinin zenginleşmesi.

Fikri Mülkiyet, Avrupa Birliğine giriş sürecinde bulunan ülkemiz için hukukun uyumlaştırılması çalışmalarının yoğunlaştığı bir odak noktası olarak karsımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda ülkemizin AB yolunda devam ettiği süreçte fikri mülkiyet hakkının korunması ve geliştirilmesi de ayrı bir önem arz etmektedir. AB süreci için kaçınılmaz bir şart olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu konuda da gerekli yasal düzenlemeler yoğun olarak son birkaç yıldır yapılmaktadır.
Fikri mülkiyet hakkı haiz olduğu önemle birlikte son derece gelişmiş ve insan hakları içerisinde de yerini almıştır. 1948 Uluslar arası İnsan Hakları Beyannamesinin 27. maddesinin 2. fıkrasında; “Tüm eser sahipleri vücuda getirdikleri her türden ilim, edebiyat ve sanat eserlerinden kaynaklanan menfaatlerini isteme yetkisine sahiptirler” denilmek suretiyle bu hak belirlenmiştir. Bu düzenleme ile ilk kez fikri hakların insan hakkı olduğu uluslararası bir hükümle ilan edilmiş oldu (Işıktaç, 2004).
Fikri mülkiyet kavramı içerisinde yer alan patent, bu gün dünyada 4 milyon civarındadır. 1995 sonuna kadar 1 milyonu aşkın ticari marka tescil edilmiştir. Yine 1 milyonu aşkın tescilli sınai tasarım vardır. Bu denli büyük rakamlara ulaşan entelektüel mülkiyetin korunmaması ve denetimsiz bırakılması düşünülemez.
Bugün fikir ve sanat eserlerinin ticarileşmesi bu alanda üretim yapanlar ile aracıların profesyonelleşmesine yol açmıştır. Artık müzik, sinema, edebiyat ve bilgisayar programları birer sanayi dalı haline dönüşmüştür. Sözgelimi, bilgisayar programlarının dünya ekonomisindeki payı akıllara durgunluk verecek büyüklüğe ulaşmıştır. Nitekim dünyanın en zengin adamı Bill GATES’in sermayesi bilgisayar programı, yani bilgidir. Müzik ve sinema birer endüstri haline gelmiştir. Ulusal, bölgesel ve uluslararası pazarlarda en çok ticareti yapılan ürünler arasında fikri ürünler de bulunmaktadır. Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO), dünya ticaretini bir motora benzeterek, dünya ticaretinin yağının da fikri mülkiyet hakları olduğuna dikkat çekmiştir (fikrimulkiyet.com, 2005).
Teknolojinin gelişimiyle birlikte kopyalama, kayıt ve taklit gibi eylemler kolaylaşmış, fikri mülkiyet haklarına tecavüz de artmıştır. Son zamanlarda bu hakların yeterince korunmaması nedeniyle konuyla doğrudan ilgili sektörlerde çok ciddi mali kayıplar yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir. Bu durum karşısında fikri mülkiyete konu buluşları, özgün tasarımları, tanınmış markaları üreten gelişmiş ülkeler, anılan hakların uluslararası boyutta korunması için önemli çabalar içine girmiştir (fikrimulkiyet.com, 2005).
Özetle uluslar arası ilişkiler ve AB, ticari olarak kalkınma ve dünya ticaretinde söz sahibi olma , araştırma-geliştirme çalışmalarını teşvik, yabancı sermayenin yatırım yapması, kültürel ve sanatsal açıdan gelişme fikri mülkiyetin korunmasından geçmektedir.
11 Mart 2004 günü Türk Sanayicileri ve İşadamaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ömer SABANCI’nın “Fikri Mülkiyet Hakları Alanında Gündemdeki Konular: İş Dünyası için Yol Haritası 2004” raporu tanıtım toplantısı açılış konuşmasındaki şu sözleri fikri mülkiyetinin korunmasının gerekliliğini net bir şekilde açıklamaktadır;
“Tüm dünyada, teknolojik gelişimin büyüme için öneminin anlaşılmasıyla birlikte, fikri hakların korumasının önemi de daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Çünkü teknoloji geliştirmek çok maliyetli bir süreçtir. Geliştirdiğiniz teknoloji, eğer başkaları tarafından çok rahatlıkla taklit edilebilirse, bu durumda bir girişimci olarak maliyetlerinizi karşılayamazsınız. Fikri hakların konusunu oluşturan ürünlerin yaratmış olduğu katma değer diğer ürünlerden çok daha yüksektir. Ne var ki, bu ürünlerin çok kolay yöntemlerle ve çok az maliyetle taklit edilebilir olması dünya çapında korsan ve taklitçilikte önlenemez bir artışa neden olmuştur.Korsan üretim ve taklitçilik nedeniyle, yıllık kaybın yaklaşık 240 milyar dolar gibi korkutucu bir rakama ulaştığı hesaplanmaktadır. Bu durum, kanun koyucular ve iş dünyası açısından oldukça hassas bir dengenin sağlanması gereğini ortaya çıkarmaktadır: Bir yandan yaratıcılığı teşvik ederken diğer yandan bu sürecin sonuçlarını yani eser ve buluşları etkin bir şekilde koruyacak ortamı oluşturmak. İşte fikri haklar koruması, bu noktada hem girişimciyi korumak hem de teknolojik buluşların topluma yayılmasını sağlamak açısından önemli bir düzenleme olarak gündeme geliyor. Diğer unsur ise, yani maliyetli teknolojik ilerlemenin sürdürülmesi ve toplumla paylaşılması ise etkin bir teşvik sistemini gerektirmektedir. Nitekim Avrupa Birligi’nde 2005 yılı içerisinde rekabet mevzuatında ve Devlet Yardımları rejiminde köklü değişiklikler yapılması gündeme getirilmiştir.”

3.Fikri Mülkiyet Çeşitleri

Fikri mülkiyetin çeşitlerinin neler olduğunu tam anlamıyla ortaya koymak olanaksız gibidir. Çünkü son derece karmaşık ve girift bir alandır. Kesin hatları ile bir ayırıma gitmek ve bir sınıflandırma yaparak çeşitleri saymak zordur. Örneğin yeni bir yüzük tasarımı oluşturulması sonucunda o tasarım patent hakları ile korunurken; ayrıca belli bir marka ile üretilmekte ise de aynı markada o yüzüğün üretilmesi ise marka hakkına tecavüzü oluşturarak marka hukuku ile koruma altına alınmıştır.
Genel ve hatları kesin belli olmamak üzere bir ayırım yapacak olursak; fikri mülkiyet haklarını fikir ve sanat eserleri hakları ve sınai mülkiyet hakları olarak iki ana guruba ayırmak mümkündür. Fikir ve sanat eserleri hakları içerisinde ilim ve edebiyat esreleri, müzik eserleri, sinema, güzel sanat eserleri gibi eserlerden doğan haklar sayılırken; sınai mülkiyet hakları içerisinde ise marka,patent,coğrafi işaret,tasarım ve faydalı modellerden doğan haklar sayılabilir. Fikri mülkiyet haklarını eski zamanlardaki yeni bir kıtanın keşfedilmesine benzetmek mümkündür. Bir kıtayı keşfeden ırk o toprağa sahip olmakta ve gelen diğer kişiler daha önce bulunan o toprak üzerinde herhangi bir hak iddia edememektedir. İlk gelen ve toprağı ilk keşfeden kişi tıpkı tescil ettirme gibi bayrağını veya başka herhangi bir işaretini oraya koyarak toprağın sahibi olduğunu bildirmektedir. Aynı kıtanın tekrar keşfi mümkün olmadığı gibi, keşfedilen bir toprağa da başkasının tecavüzü ve hak iddiası düşünülemez. Aynı bunun gibi de fikri mülkiyet haklarında fikri ilk ortaya atan ve buluşu yapan kişiden sonra, markayı oluşturan ve yaygınlaştıran kişiden sonra; o markanın veya patentin veya eserin tekrar oluşturulması ve yeni bulunmuş gibi piyasaya çıkarılması tıpkı keşfedilen bir kıtaya yapılan tecavüz gibi düşünülmelidir.
Fikri mülkiyet hakları konusunda şu şekil bir tablo ortaya çıkarılabilir;

4.Marka Hakkı

Buraya kadar kısaca fikri mülkiyet kavramı ve fikri mülkiyetin alanı açıklanmıştır. Bundan sonra ise daha spesifik bir alan olan marka hakkı açıklanacaktır. Marka hakkının diğer entelektüel mülkiyetlerden farklı olarak ayrı bir özelliği vardır ki o da; bir sürecin ürünü olmasıdır. Hukuken marka tescil ile veya tanınmışlık düzeyi ile otomatik olarak bir mülkiyet durumu aslada, genellikle belli bir süreçten geçmek zorundadır. Bu süreç ise şöyle açıklanabilir; bir marka düşünün ki hiç bir reklam ve tanıtım harcaması yapılmadan sadece tescil işlemi sonucunda bir mal üzerine basılsın ve o malların satımı yapılsın. Acaba o mala böyle bir marka ne kadar değer katacaktır. Çünkü markanın gücü tanınmışlığı iledir. Markanın içinde yatan esas güç tüketicinin markaya olan güveni ve o markaya duyduğu güven sonucunda mala yapılan taleptir. İşte markaya olan bu güvenin ve tanınmışlığın oluşturulması için ise çok büyük harcamalar yapılmaktadır. Markanın tanınmışlığının artırılması demek mala olan talebin artması demektir. Bunun sağlanması için ise reklam ve zaman gereklidir. İşte marka hukuken tescil ile korunsa da asıl mülkiyet ve değeri bu süreç sonucunda oluşmaktadır.
Bu nedenle de markanın taklit edilmesi veya marka sahteciliği durumunda sadece malın üzerinde görülen bir etiketin kopyasından çok bu süreç boyunca harcanan emek ve maliyet çalınmaktadır. Bunun içinde emniyet güçleri bu konuda çok hassas davranmalıdır ve devlet bu hakkın korunmasına yardımcı ve destekçi olmalıdır.
Tabi ki bu sadece marka ile düşünülmeyebilir. Diğer fikri mülkiyetlerde de bu süreç yaşanmaktadır. Diğer haklara tecavüz durumunda da yaşananlar farksızdır. Ve aslında sadece bir kitap, bir film, yeni bir alet değil; bir yazarın tüm hayatı, filmi çekenlerin tüm maliyet ve yaşantıları veya buluşu yapan mucitin tüm birikim ve deneyimleri çalınmaktadır. Çünkü bir kitap sadece üç beş sayfa değil, yazarın bütün deneyimini aktarır.
Marka hakkı da bütün bunlar arasında gayet dar, ancak kendi içinde geniş bir alandır. İleriki sayfalarda fikri mülkiyet haklarından biri olan marka hakkı, marka tescili, korunması ve tecavüz durumları ile soruşturulması ayrıntılı olarak incelenmiştir.

II. MARKA

1.Genel Bilgiler

Marka hakkının tarihi gelişmesi, diğer entelektüel mülkiyet türlerinden daha geriye gitmektedir. Arkeologların bulduğu M.Ö. 5000 yıllarına taş devrine ait topraktan yapılmış eşyaların üzerlerine işaretler yapıldığı görülmüştür (Camcı, 2000:19). Markalama anlamına gelen ingilizce “branding” kelimesi, ingiliz dil kökeninde eski zamanlarda ahırlarda hayvanların birbirinden ayrılabilmesi için üzerine vurulan damga anlamındadır. Bu iki durumda da markanın en önemli fonksiyonu olan bir ürünü diğerlerinden ayırmasını görüyoruz. Bunun dışında Türk tarihinde “dağlama” denen özel bir işaretleme kullanılmıştır. Dağlama büyük çiftliklerde, hayvanların sayı olarak çok olduğu yerlerde özel bir şekle sahip kızgın bir metal parçası ile hayvanların işaretlendiği bu yolla bir birinden ayırt edildiği bir yöntemdir. Her dönemde insanlar kendilerine aitliği belirtmek için arazilerini, hayvanlarını ve eşyalarını işaretleme yoluna gitmişlerdir.
Ülkemizde markalar konusunda yasal düzenlemeye 1965 yılında 551 sayılı Markalar Kanununun kabulüne kadar yürürlükte kalan Fabrika Mamulatıyla Eşya-i Ticariyeye Mahsus Alameti Farikalara Dair Nizamname kaynak teşkil etmiştir.
1995 yılında kabul edilen 4113 sayılı Yetki Kanunu ile Bakanlar Kuruluna Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve Türkiye ’nin taraf olduğu uluslar arası anlaşma hükümlerini dikkatte alarak 551 sayılı Markalar Kanununda gerekli düzenleme ve değişiklikleri yapma hususunda yetki tanınmıştır (Arkan, 2004:258). Bu çerçevede ülkemizdeki yoğun ihtiyaç ve marka sahteciliğini geldiği boyutların önüne geçilebilmesi amacıyla Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılmış ve yeni düzenleme ile 551 sayılı Markalar Kanunu yürürlükten kalkmıştır.
Bu ulusal düzenlemelerin dışında Paris Mukavelenamesi, Nis ve Viyana anlaşmaları gibi uluslar arası düzenlemelere de Türkiye taraf olmuştur.

2.Marka Tanımı Ve Türleri

Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı KHK markayı, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini başka bir teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajlarının gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir şeklinde tanımlamıştır.

Marka, bir işaretten ibaret olup baskın niteliği ve gerçek amacı sadece onu ihdas ve tescil ettiren özel veya tüzel kişilerin ticari faaliyetleri sonucu meydana getirdikleri ürünlerin ve pazarladıkları emtianın başkalarınınkinden kolayca ayırt edilebilmesini sağlamak olup aynı zamanda bunu emtianın veya ürünlerin standartlarına uygun ve üstün kaliteli bulunduğunu belirtmek ve güven duygusunu aşılamak ve gereken bütün özenin gösterildiğini ifade etmektedir (hukukcu.com, 2005).
Marka mal veya ambalajı ile birlikte tescil ettirilebilir. Ancak bu durumda hem mala hem markaya karşı bir tecavüz durumu varsa, mala karşı olan tecavüz KHK ye göre koruma altında olmamaktadır.
Markanın en önemli unsuru malı veya hizmeti diğerlerinden ayırıcı nitelikte olmasıdır. Bunun dışında markanın tescilinin tek koşulu ise marka olarak tescil edilemeyecek işaret veya imgelerden olmamasıdır.
Bu tanımlamalar dışında markanın bir çok şekilde tanımı yapılabilir. Marka bazı ayrıcı nitelikler yoluyla karakterize edilmiş bir şeyin çeşitliliği olarak tanımlanabilir (Eknapp, 2000). Marka bazı ayırıcı özellikleriyle diğerlerinden farklı olan bir şey yada bir türdür.
En sonunda kısa bir biçimde tanımlama yapacak olursa markayı bir işletmenin mal veya hizmetlerini başka bir işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan, kişi adlarından, sözcüklerden, şekillerden, harflerden veya sayılardan oluşan her türlü işarettir şeklinde belirleyebiliriz.
Marka çeşitlerini dört başlık halinde inceleyebiliriz. Bu sınıflandırma dışında değişik açılardan sınıflandırmalarda karşımıza çıkmaktadır. Biz burada markaları temsil ettikleri kurum ve mal bakımından bir sınıflandırmaya tabi tuttuk. Özellikle AB yetkili makamları (HABM, Beschwerdekammer, EuG, EuGH) yeni marka çeşitlerinin kabulü konusunda çalışmalar yapmaktadır. Markalar Şekil, Renk, Ses, Koku, Hareketli, Hologram, Durum, Tat, Dokunma ve Kombine markalar şeklinde de bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur.
2.1-Ticaret Markaları: Bir işletmenin imalatını veya ticaretini yaptığı malları, başka işletmenin mallarından ayırt etmeye yarayan işaretlerdir. Malların üzerinde veya ambalajlarında kullanılan markalar ticaret markalarıdır. Buzdolabı, sabun, dolma kalem, otomobil, gazete, bilgisayar gibi ürünler üzerindeki markalar da ticaret markasıdır.
2.2-Hizmet Markaları: Bir işletmenin hizmetlerini diğer işletmelerin hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işaretlere denir. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren kurum veya kuruluşların kendilerini tanıtmak amacıyla kullandıkları isim veya işaretlerdir (hukukcu.com, 2005). Sigorta şirketlerinin, hastanelerin, bankaların, nakliyat firmalarının, reklamcılık, tv-radyo yayıncılığı, oteller ve eğlence hizmeti veren firmaların markaları hizmet markaları kapsamında korunmaktadır.
2.3-Garanti Markaları: Marka sahibinin kontrolü altında bir çok işletme tarafından o işletmenin ortak özelliklerini, üretim usullerini, coğrafi menşelerini ve kalitesini garanti etmeye yarayan işaretlerdir.(KHK madde-54) Garanti markalarına en iyi örnek; Uluslar arası Yün Birliği ‘ne ait “WOLLMARK” markasıdır. Türk Standartları Enstitüsü tarafından firmalara verilen standartlara uygunluk belgesi ile kullanılan TSE markası ve bunun yanında ISO 9001, CE işareti, Zürih Üniversitesi tarafından diş çürümesine yol açmayan çikletler üzerinde kullanılan özel tasarımlı diş resmi de garanti markalarına örnek olarak verilebilir.
Garanti markasının marka sahibinin veya marka sahibine iktisaden bağlı olan bir işletmenin mal veya hizmetlerinde kullanması yasaktır.
2.4-Ortak Markalar: Üretim , ticaret veya hizmet işletmelerinden oluşan bir grup tarafından kullanılan işaretlerdir. Ortak marka gruptaki işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarar. (KHK madde-55)

3.Marka Tescili

556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündü Kararname deki marka koruması tescil yolu ile elde edilecektir. Bu tescil için ise markanın marka olarak tescil edilemeyecek işaretlerden olmaması gereklidir.

3.1. Marka Olarak Tescil Edilemeyecek İşaretler

Marka tescilinde red için mutlak nedenler ve ret için nispi nedenler olmak üzere 556 sayılı KHK de 7 ve 8. maddelerde düzenlenmiştir.

3.1.1.Mutlak Red Nedenleri

a)KHK nin 5 inci maddesi kapsamına girmeyen işaretler marka olarak tescil olunamaz.(KHK madde-7/a) Yani çizimle görüntülenemeyen veya benzer biçimde ifade edilemeyen, baskı yoluyla yayınlanamayan ve çoğaltılamayan işaretler marka olarak tescil edilemez. KHK madde-5 ’in esas unsuru olan ayırt edicilik unsurunun da markada bulunması gerekmektedir. Ayırt edici olmayan bir şekil marka olarak tescil edilemeyecektir. Örneğin tek bir harf yada bir renk marka olamayacaktır.
b)Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar tescil olunamaz. (KHK madde-7/b) Karel ile Kar-el markası arasındaki bağlantı bu durumu göstermektedir.
c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar tescil olunamaz. (KHK madde-7/c) Örneğin sigara için “telefon”, elbise için “dizel” sözcüğü marka olarak seçilebilirken; sigara için çok hafif anlamına gelen “light”, otomobil için “oto” sözcüğü marka olarak kabul edilemez (Meran, 2004:49). Yine sigara için “Hafif Türk Tütünü” de marka olarak tescil edilemez.
d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar tescil olunamaz. (KHK madde-7/d) “Bakkal” , “Market” gibi kelimeler marka olarak kullanılamaz.
Bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise, (b), (c), (d) bentlerine göre tescili reddedilemez.
e) Malın özgün doğal yapısından ortaya çıkan şeklini veya bir teknik sonucu elde etmek için zorunlu olan, kendine malın şeklini veya mala asli değerini veren şekli içeren işaretler marka olarak tescil olunamaz. (KHK madde-7/e) Bir otomobil lastiğinin yada fotoğraf makinelerine takılacak filmin, futbol topunun, kağıt atacının, ütünün resmi tescil olunamaz (Meran, 2004:65).
f) Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markalar tescil olunamaz. (KHK madde-7/f)
g) Yetkili mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesinin 2. mükerrer 6. maddesine göre reddedilecek markalar, Paris Sözleşmesi’nin 2. mükerrer 6. maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi, kültürel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içeren markalar ve sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markalar tescil olunamaz. (KHK madde-7/g-h-ı) KHK ’nin 7/ı bendine göre alınan bir tanınmışlık sektörel tanınmışlık anlamına gelip; sadece ilgili sektörde tanınmış markayla aynı yada bu markaya benzer markaların farklı mal yada hizmetler için tescilini engellerken; KHK ‘nın 8/4 maddesine göre alınan genel tanınmışlık farklı sektörde dahi olsa söz konusu aynı yada benzer markanın farklı mal yada hizmetlerde tesciline engel olmaktadır (Cankat, 2005).
h) Dini değerleri ve sembolleri içeren markalar ile kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı markalar da tescil olunamazlar.

3.1.2.Nispi Red Nedenleri

Nispi red nedenlerinin varlığı halinde tescili istenen markanın tesciline karşı olarak; aşağıda sayılacak nedenlerden birisinin gösterilmesiyle marka tescilinin yapılmamasının istenmesi gerekmektedir. Nispi red nedenleri KHK madde-8 ’de düzenlenmiştir. Bu madde nispi red nedenlerinde genel olarak “tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın” ve “tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin” durumu üzerinden ikili bir ayırıma giderek düzenleme yapmıştır. Daha sonra da diğer nispi red nedenlerini tek tek saymıştır.

a) “Tescil için başvurusu yapılan marka,tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa” veya “tescil için başvurusu yapılan marka,tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa” tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda marka tescil edilemez. (KHK madde-8-I-I/a-b) Bu maddeler ile ilk durum olan tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın sahibinin itiraz yapabileceği durumlar sayılmıştır. Önemli olan bu durumda başvuru tarihinin ve tescil tarihinin ne zamandan itibaren geçerli olacağı; yani bir bakıma başvurunun ve tescilin ne zaman kesinleşeceği iyi tespit edilmeli ve ona göre işlem yapılmalıdır.
Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.(KHK madde-8/IV) İlk durumdan farklı olarak markanın aynı veya benzer mal veya hizmetlerde kullanılmasının dışında da yukarıda sayılan şartlar varsa marka yine tescil olunamaz.
b) İkinci durumda farklı olarak ortada daha önce tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka yoktur. Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine “Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise” veya “belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa” marka tescil olunamaz. .(KHK madde-8/III-3a-3b)
c) Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir. .(KHK madde-8/II)
d)Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir. .(KHK madde-8/V)
e)Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir. (KHK madde-8/VI)
f)Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir. .(KHK madde-8/VII)

3.2 Tescil İşlemi

Bir markayı tescil ettirmek isteyen kimse ister gerçek ister tüzel kişi olsun , önce Enstitüye başvuracak , bu konudaki KHK 23. Maddedeki şartlara uygun olarak başvurusunu yapacaktır. Her marka için ayrı bir başvuru yapılması zorunludur.
Marka tescil işlemi Enstitü nezdinde işlem yapma yetkisi olan kişilerce yapılmalıdır.İşlem yapma yetkisi olanlar marka vekilleri, tüzel kişilerde yetkili organlarca tayin edilen kişiler veya gerçek kişilerdir. İkametgahı yurtdışında bulunan kişiler ancak marka vekilleri vasıtasıyla temsil edilir. (KHK madde-80) Türk Patent Enstitüsü Patent ve Marka Vekilleri Sınav ve Sicil Yönetmeliği madde-15 ‘te Enstitü nezdinde vekillik yapacak kişiler belirlenmiştir. Bu yönetmeliği göre dört yıllık yüksek öğrenim gören herkesin marka vekili sıfatına sahip olabileceği açıktır. Yani bu durumda yeni bir meslek grubu ortaya çıkmıştır. Bunun yanında marka vekili unvanına sahip olmayanların TPE nezdinde işlem yapması mümkün değildir. Pek çok avukat marka vekili olmuştur; ama özel şirkette çalışan bazı avukatlar kendi şirketinin marka işlemlerini dahi bu yönetmeliğe göre yapamamaktadır. Bunun nedeni ise bu avukatların vergi mükellefi olmamalarıdır. Tabi bu düzenleme karşısında avukatların hiçbir şekilde Enstitü nezdinde müvekkilini temsilen bir işlem yapması söz konusu değildir. Bizce bu düzenleme avukatlık mesleğine tamamen aykırıdır ve avukatlar için bu düzenlemede ayrı bir istisna getirilmelidir.
Başvurunun incelenmesi için Yönetmelik madde-13 belirtilen evrakın müracaat anında verilmesi zorunludur. Bu usuller çerçevesinde yapılan müracaatlar Enstitü tarafından incelenir. Tescil işlimi ile ilgili süreler Yönetmelik madde-15 ‘te belirtilmiştir. KHK madde-23 ’e uygun olmayan veya eksik şekilde yapılan bir başvuru varsa Enstitü bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla 3 ay süre verir. Bu süre içinde bir mazeret göstererek noksanlar tamamlanmadığı takdirde, süre uzatma harcı ve ücreti ödenmesi koşuluyla son defaya mahsus olmak üzere 1 aylık ek süre daha verilir.
Başvuru şartları eksiksiz şekilde yerine getirilmiş ve Şekli İnceleme, Şekli Eksiklerin Giderilmesi ,Başvuru Yapma Hakkı Yönünden İnceleme ve Red İçin Kesin Nedenler Yönünden İnceleme hükümlerine göre (KHK madde-29,30,31,32) reddedilmemiş bir marka tescil başvurusu, aylık olarak yayımlanan Resmi Marka bülteninde yayımlanır. Ve marka başvurusu bu yolla ilgili kişilerin itirazına açılmış olur.
KHK ve Yönetmelik hükümlerine göre başvurusunu eksiksiz yapmış veya eksiklerini gidermiş ve süresi içerisinde hakkında itiraz yapılmamış veya yapılan itiraz kesin olarak reddedilmiş bir başvuru tescil edilerek sicile kaydedilir. Başvuru sahibine “Marka Tescil Belgesi” verilir. (KHK madde-39)
Marka tescil aşamaları ve süreleri özetle şu şekildedir;
i. Araştırma ve İnceleme Süresi; Enstitü tarafından araştırma ve inceleme ortalama 6-7 ay kadardır. Tesciline mani durum yoksa marka bülteninde ilan edilir.
ii. Marka Bülteninde İlan Süresi; Marka Bülteni’nde kanuni ilan süresi 3 aydır. Diğer marka sahiplerinin bilgilenmesi, benzer marka sahiplerinin itiraz haklarını kullanması ilan süresi içinde yapılır. İtiraz eden olmadığı takdirde tescil aşamasına geçilir.
iii. Tescil Aşaması; İtiraz eden olmaması halinde, evrak ve harç noksanları tamamlanır, ortalama 2-3 ay içinde “Marka Tescil Belgesi” alınır.
Markaya her hangi bir itiraz olmaması durumunda, tescil işlemleri ortalama 13-15 ay içinde tamamlanmaktadır.
4.Marka Hakkı Korunması
Marka hakkının korunması KHK ile çeşitli süreler ve kullanım açısından sınırlandırılmıştır. Özellikle marka hakkına tecavüz durumu oluşturacak düzeye ulaşmış kullanımlar ve filler marka hakkının korunmasının sınırlarıyla tayin edilecek durum eşliğinde durdurulacaktır.
Bir markanın koruma altında olması için o markanın tescil edilmiş olması şarttır. Tescil dışında kalan markaların korunması ise ancak genel hükümler çerçevesinde yapılabilecektir. Yani bir bakıma tüm markalar koruma altında olmakla birlikte ; tescil edilmiş markalar KHK ile özel olarak koruma altına alınmıştır. İşte bu yolla yani tescil ile KHK korumasından yararlanan marka sahipleri markasının koruma altında olduğunu göstermek için ® harfini markalarının bir köşesine koyarlar. Bu harf ingilizce “registered” kelimesinin karşılığıdır ve kaydedilmiş, kayıtlı, müseccel anlamlarına gelmektedir. Bir nevi bu işareti taşıyan markanın koruma altında olduğunu, markanın tescilli olduğunu ve üçüncü kişilere karşı marka sahibinin hak iddia edebileceğini gösterir niteliktedir.
Markanın sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibariyle hüküm ifade eder. (KHK madde-9/III)
Tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıldır. Bu süre onar yıllık dönemler halinde yenilenir. (KHK madde-40) Koruma süresinin bitiminden itibaren altı aylık süre içerisinde yenilenmeyen markalar hükümsüz sayılır. Hükümsüzlük kararı yetkili mahkeme tarafından verilir. Bu durum dışında hangi hallerde markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği ise KHK madde-42 ‘de belirtilmiştir.
Markanın koruma altında olması için kullanılıyor olması gerekmektedir. Markanın, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde, haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma beş yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesi halinde, marka iptal edilir. Aşağıda belirtilen durumlar ise markayı kullanma olarak kabul edilmektedir; (KHK madde-14)
i. Tescilli markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden markanın farklı unsurlarla kullanılması,
ii. Markanın yalnız ihracat amacıyla mal ya da ambalajlarında kullanılması,
iii. Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması,
iv. Markayı taşıyan malın ithalatı.
Marka sahibinin izni ile tescilli markayı taşıyan ürünlerin Türkiye pazarına sunulması ve markanın kullanılmasından sonra mallarla ilgili fiiller marka koruma kapsamı dışında kalır. Ancak marka sahibinin bu izni ile malların piyasaya sunulmasından sonra üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanmalarını önleme yetkisi marka sahibinde mevcuttur.
Marka tescilinden doğan hakların kapsamında bir istisna olarak karşımıza şu durum çıkmaktadır; Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularla ilgili olarak kullanmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins,kalite,miktar kullanım amacı,değer, coğrafi kaynak ,üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez.

5.Marka Hakkına Tecavüz Halleri

Hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağı KHK madde-61 ‘de sayılmıştır. Bu tecavüz hallerine karşı marka KHK ile hem hukuk davaları hem de ceza davaları vasıtasıyla koruma altına alınmıştır. Burada marka hakkına tecavüz sayılan durumlar tek tek belirtildikten sonra, polis için geçerli olacak ve ceza davasına konu olacak tecavüz durumları ve ceza muhakemesi incelenecektir. Polis açısından hukuk davası açılmasını gerektiren durumlarda her hangi bir işlem yapma söz konusu değildir. Sadece dava sonunda mahkeme kararına göre verilen toplatma kararı gibi adli kararları polis uygulamaya geçirecektir. Hukuk davalarının aksine ceza davalarında soruşturma ve inceleme polis tarafından yapılacağı için tabiiyetiyle bütün bu tecavüz durumlarının durdurulması ve incelemesinde polis rol almayacaktır.

5.1- 9 uncu maddenin ihlali marka hakkına tecavüz sayılır. (KHK madde-61/a) bu madde gereği marka sahibinin; kendisinin izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi vardır 9. maddenin ihlali sayılacak durumlar ise şöyledir:
5.1.1. Markanın Aynısının Kullanılması: Markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılmasını marka sahibi yasaklayabilir. (KHK madde-9/I-a)Bu durum uygulamada lisanssız üretim veya izinsiz üretim olarak anılmaktadır. Çünkü marka benzer olarak değil; birebir nitelikli olarak hatta aynı mal ve hizmetler için kullanılmaktadır. Kullanılan markanın aynı mal veya hizmetlerde kullanılıp kullanılmadığının tayini ise marka tescilindeki sicil kaydında bulunması gereken markanın kullanılacağı mallar veya hizmetlerin listesinden yapılabilecektir.
5.1.2. Marka İle Karıştırılma İhtimali Olan Bir İşaretin Kullanılması: Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması marka sahibi tarafından yasaklanabilir. (KHK madde-9/I-b)
Bu hüküm üç durumu düzenlemektedir:
i. Aynı İşaretin Benzer Mal Veya Hizmetler İçin Kullanılması: Tescilli marka sahibi olan kişi kendi markası ile aynı olan işaretin, aynı olmayan fakat benzer olan mal veya hizmetler için kullanılmasını engelleyebilir.
ii. Benzer İşaretin Aynı Mal Veya Hizmetler İçin Kullanılması: Bu durumda ise marka ile işaret aynı olmamakla birlikte bezerlik taşımaktadırlar. Bunun yanında aynı mal ve hizmetler için kullanılmaktadırlar.
iii. Benzer İşaretin Benzer Mal Veya Hizmetler İçin Kullanılması: Bu durumda işaret ile marka ve mal veya hizmetler aynı olmamakla birlikte benzerdirler.
Bu hükümler gereği markanın karıştırılma ihtimalinin tayini gerekecektir. Karıştırılma ihtimali, marka hakkına tecavüz olduğu gibi aynı zamanda tescile engel bir durumdur.
Tescilli bir marka ile karıştırılma ihtimali bulunan bir işaretin veya aynı veya benzer malların tescili, KHK ‘de belirtilen mutlak ve nispi red nedenleriyle yasaklanmıştır. Ancak bu yasaklamaya rağmen tescil yapılmışsa, ilk tescil yaptıran markanın terkini davası açarak tescili iptal ettirebilir.
TTK’da bahsedilen karıştırma için alınacak kriter o malın tüketici gurubunun işin detayına girmeden yaptığı değerlendirme sonucu yanılgıya düşmeleri veya düşürülmeleridir. KHK için ise, o malı alan tüketici gurubunun, malın bir başka işletmeye ait olduğunu bilse de, itibar ettiği işletme ile arasında ekonomik bir bağlantı olduğunu düşünmesi karıştırılma ihtimali için yeterlidir (Alcan, 2005).
556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesinde de belirtildiği üzere markanın işlevi ayırt edicilik sağlayarak ürünün kaynağına işaret etmesidir. Markanın unsurları bu işlevin zorunlu bir sonucu olarak, esaslı unsur ve tamamlayıcı unsur olarak ikiye ayrılır. Esas unsurlar, markanın ayırt edici nitelik taşıyan, özgün, karakteristik unsurlarıdır. Tamamlayıcı unsurlar ise, markanın ayırt edici nitelik taşımayan, genel nitelikli ve ilgili herkes tarafından kullanılabilen unsurlarıdır.
Markanın ayırt ediciliğinin tespitinde ise, münferit unsurlar arasındaki görsel, işitsel ve anlamsal özelliklerinin benzerlikleri ile karıştırılma ihtimaline neden olup olmayacağı dikkate alınmak durumundadır. Doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında da haklı olarak vurgulandığı üzere, ayırt ediciliğin ve işaretlerin benzerlik veya karıştırılma ihtimaline neden olup olmayacağının tespitinde belirleyici unsur, markanın münferit unsurlarından daha ziyade markanın “bir bütün olarak” bıraktığı genel izlenim olacaktır. İltibasın yani karışmanın varlığı konusunda, iltibas iddiasında bulunan kimsenin kendi şahsi görüşü değil, iltibasa hedef olan ve aldatılmak istenen müşteri topluluğunun anlayışı önemlidir (Meran, 2004:88). Normal ve orta düzeydeki bir alıcının, taklit edilmiş malı veya hizmeti alırken aldanıp aldanmayacağının saptanması gerekir.
Ürünün tüketici kitlesi açısından değerlendirmede ise, markaların ayırt ediciliğinin tespitinde münferit unsurlar arasındaki görsel, işitsel ve anlamsal özelliklerinin benzerlik veya karıştırılma ihtimaline neden olup olmayacağı hususlarının tespiti gerekir:
i. Markaların biçimi ve görsel özellikleri itibariyle karşılaştırılmasında kelime olarak aynı olup olmadığı, yazımında daha büyük veya daha küçük, farklı veya değişik bir karakterlerin kullanılması, yazının yatık veya dikey şekilde yazılması gibi hususlar dikkate alınabilir.

ii. Markanın işitsel özellikleri itibariyle karşılaştırılması okuma ve işitsel açıdan aynı olması ile markanın genel görünümü de dikkate alınarak yapılmalıdır. Bunun yanında özellikle İngilizce kelimelerin kullanılmasında, bir markanın İngilizce okunuşunun marka olarak kullanılması iltibas yaratır.

iii. Markaların anlamsal özellikleri itibariyle karşılaştırılmasında iki kelimenin anlamsal açıdan aynı olup olmadığına bakılır. Anlamsal açıdan doktrinde kelimeden oluşan marka ile resimli marka arasında anlam benzerliğinin iltibas yaratabileceği kabul edilmektedir. Ancak burada da Türkiye’nin ortalama tüketici gurubu göz önüne alınarak karıştırılma ihtimaline karar verilmelidir.yine anlam bakımından bir anlamı olmayan kelime veya şekillerde de neyi çağrıştırdığı göz önüne alınarak karar verilmelidir.
ARKAN ’a göre iltibas ihtimalinin araştırılmasına, markalar arasında benzerlik bulunup bulunmadığından başlamak gerekir. Benzerliğin bulunup bulunmadığına markaların bütünü itibariyle bıraktığı etki dikkate alınarak karar verilir. Marka farklı unsurlardan oluşmasına rağmen bütünü itibariyle bıraktığı etki, eski markayı çağrıştırabilir. Tam aksine unsurlardaki benzerliğe rağmen markalar tamamen farklı etki bırakabilirler. Markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki esas olduğundan, parçalara bölünerek inceleme yapılması benzerlik konusunda isabetli karar verilmesine engel olur.

Karıştırılma İhtimalinin Kriterleri;
i. Aynı Veya Benzer İşaret;
Aynı olma koşulunun tanımlanması 556 sayılı KHK ‘ye göre “bire bir” “tıpa tıp” marka ile işaretin aynı olmasıdır. Eğer marka ile işaret aynı ise karıştırılma ihtimalinden bahsetmek yersiz olur. Tescilli bir markanın biçim veya anlam ile eşini yada ebat veya renk itibariyle yada dikkatle bakılmadığı takdirde farkına varılmayacak kadar cüzi surette değiştirilmiş şeklini kullanan bu markayı aynen kullanmış sayılır. Bu durum uygulamada marka taklidi veya birebir aynı markayı mal üzerine veya ambalajına koyarak “lisansız üretim”, “korsan” şeklinde anılmaktadır.
Benzer olmanın tespitinde ise aynı olma sınırına varmayan ve halk üzerinde tüketilen mal ile tescilli markanın kaynağı arasında herhangi bir bağ olduğu intibaını oluşturması benzer olma için yeterlidir ve bu durumda karıştırılma ihtimalinden söz edilir.
ii. Aynı Veya Benzer Mal Veya Hizmet;
Aynı mal veya hizmet olup olmadığının tayininde bir sorun yoktur. “Benzer” kavramının tayininde ise ne markaların uluslar arası sınıflandırılması ne de onun ulusal hukuka yansıyan “sınıflar” ı (yararlanılabilecek bir kaynak olsa bile) esas alınamaz. Nitekim Markaların Tescili Amacıyla Mal ve Hizmetlerin Uluslar arası Sınıflandırmasına İlişkin Nis Anlaşması’nın 2 (1) maddesi “sınıflandırma tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi konusunda özellikle bağlayıcı olmayacaktır” demektedir. Çünkü bu sınırlama sadece “tescil” amacına hizmet etmekte olup koruma sınırlarıyla ilgili bulunmamaktadır. Bu nedenle “benzer” kavramının tespitinde piyasanın anlayışı ile halkın karıştırma ihtimali esas alınmalıdır. Mallar arasında “benzerlik” oranı arttıkça karıştırılma ihtimali oranı da yükselecektir.
5.1.3.Tanınmış markaların aynı veya benzerinin kendi kapsamındaki mal veya hizmetlerle aynı veya benzer olmayan alanlarda kullanılması: (KHK madde-9/I-c) Tescil edilmiş bir marka üzerinde ilgili kişinin normal şartlarda sicilde gösterilen emtiaya ilişkin olmak kaydıyla yararlanma hakkı vardır. Eğer sicil dışındaki mal veya hizmetler için de o markayı kullanmak ve korumadan yararlanmak istiyorsa o mal veya hizmetler içinde tescil işlemi yaptırmalıdır. Şu halde aynı markanın sicilde gösterilmemiş olan bir emtia için başka kişiler tarafından kullanılması, hatta bu emtia için sicile tescil edilmesi dahi mümkündür. Örneğin Altın çağ markasını , zeytinyağı emtiası tescil ettiren kişi , ayrıca sabun emtiası için kullanamaz , kullanırsa da başkalarına karşı marka hakkını ileri süremez. Başka birisi de bu tescilli markayı , ürettiği ve pazarladığı “ zeytinyağı ” ürününde kullanamaz ise de , o tescilli markanın konusu zeytinyağı dışında , örneğin bisküvi ve makarna emtiasında kullanabilir , marka olarak da makarna ve bisküvi tescil dahi ettirebilir ; bu durumda markaya tecavüzden bahsedilemez. O nedenle marka tescili yapılırken hangi ürünlerde veya ticari işlemlerde kullanılacağının açıkça gösterilmesi gerekir. Tescil sırasında bu gerçek göz önünde bulundurularak daha geniş kapsamlı şekilde tescilin yapılması gerekir.
Ancak bu hükmün bir istisnası olarak karşımıza çıkan tanınmış markalar vardır. Bu durumda tanınmış markalardan KHK madde-9/I-c ‘de açıkca söz edilmese de “tescilli markanın itibarından haksız avantaj elde edecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki herhangi bir işaret” demek yolu ile KHK madde-8/2 2de belirtilen “toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi” durumuna bir atıfta bulunulmaktadır. Yani KHK madde-8/2 ‘deki tanınmış marka durumu KHK madde-9/I-c içinde geçerli olacaktır.
Tanınmış markalar sadece kendi alanlarında değil tüm alanlarda genel olarak büyük bir reklam gücüne sahiptirler. Bu nedenle de farklı mal veya hizmetlerde kullanılması dahi haksız bir durumu ortaya çıkaracaktır ve tanınmış marka altında farklı alanlarda dahi olsa piyasaya giren mal veya hizmetler daha rahat tüketici ve kullanıcı bulabilecektir.
Hangi markanın tanınmış sayılacağı, hangisinin tanınmışlık seviyesine ulaşmadığının tespiti kesin kriterlerle yapılamamaktadır. Bunun için her durumda ayrı olarak bakılacak ve karar verilecektir. Önemli olan KHK madde-9/I-c ‘de belirtilen tescilli markanın itibarından haksız avantaj elde edecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikte olmamasıdır. Yani eğer tescilli bir markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanılması, tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edecek veya ayırt ediciliğine zarar verecek ise bu marka tanınmış marka sayılacaktır. Bu karar verilirken de ürünün yaygınlığı ve sahip olduğu tüketici potansiyeli gibi durumlar göz önüne alınacaktır. Ayrıca tanınmış markadan söz edebilmek için bu marka altında dağıtımı yapılan malların objektif olarak üstün kalitede olması şart değildir.
Örneğin Levi’ Strauss & CO.- FAN KOT davası ve Christian Dior, Dolce Vita markalarının davaları örnek olarak verilebilir.
5.1.4. İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması: (KHK madde-9/II-a)İşaretin mal ya da ambalajı üzerine konulması açık şekilde hukuka aykırılık teşkil edecek ve tecavüz durumu oluşturacaktır. Markanın mal yada ambalaj üzerine konulmasındaki amaç piyasaya sürmek olmalıdır. Ayrıca markanın mala yada ambalaja ne şekilde konulduğu önemli değildir: her durumda tecavüz oluşacaktır. Tek şart aynı mala, aynı markanın piyasaya sürme amacıyla konulmasıdır.
5.1.5. İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması: (KHK madde-9/II-b) İşareti taşıyan malın piyasaya izinsiz olarak sürülmesi tecavüz durumunu oluşturacaktır. Bir malın piyasaya sürülmesinde marka sahibinin izni gereklidir. Fakat KHK ‘de tescilli bir markanın tescil kapsamındaki mal üzerine konularak, marka sahibi tarafından veya onun izni ile Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra, mallarla ilgili fiiller marka tescilinden doğan hakkın kapsamı dışında kalır, denmek suretiyle eğer marka sahibinin izni ile marka kullanılmış ve mallar piyasaya sürülmüşse bu kişilerin tekrar aynı mallardan piyasaya sürmesine kişi bu madde gereği engel olamayacaktır. Bunun yanında malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanmalarını marka sahibinin önleme yetkisi vardır.
Tescilli işareti taşıyan malın piyasaya sürme amacıyla izinsiz olarak stoklanması da yasaklanabilir. Bu durumda işareti taşıyan malı özel bir amaç için stoklayan kişiye karşı bu madde hükmünce bir talepte bulunulamaz. Fakat uygulamada malın elde bulunduruluş amacının tayininde malın miktarı göz önünde tutulduğu için stoklamanın zaten piyasaya sürme amacı gözetilerek yapıldığı varsayılır. Bunun tayininde olayın özelliğine göre karar verilecektir.
Tescilli işareti taşıyan malın teslim edilebileceğinin teklif edilmesi marka hakkına tecavüz durumunu oluşturacaktır. Bu teklifi yapan kişinin elinde markayı taşıyan malın olması gerekmez. Maddenin varlığı için teslim etme teklifi yeterlidir.
Tescilli işaret altında hizmetlerin sunulması yine marka hakkına tecavüz durumunu oluşturur. Bu hüküm gereği koruma sadece ticari markalarda değil hizmet markalarında da sağlanmış olmaktadır.
5.1.6. İşareti taşıyan malın ithali veya ihracı: (KHK madde-9/II-c)Tescilli markayı taşıyan malın ithali veya ihracı marka hakkına tecavüzü oluşturur ve bu tecavüz marka sahibi tarafından önlenebilir. Ayrıca böyle bir tecavüz halinin kabulü için, ihracata konu olan malların Türk iç pazarına intikal etmiş olup olmadığına bakılmayacaktır. Bunun yanında malın ihrac edilmesi sebebiyle Türkiye sınırları içerisinde herhangi bir karışıklığa sebep olmayacağı söylense bile tecavüzü önleme hakkı marka sahibinde mevcuttur.
Aynı markalı ürünün ithali markaya tecavüz oluşturmaz.
5.1.7.İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarda kullanılması: (KHK madde-9/II-d) Tescilli markanın bir teşebbüs tarafından iş evrakı reklamlarda kullanılması marka hakkına tecavüzü oluşturur. İş evrakı tanımının kapsamı geniş tutulmalıdır. Faturalar, mektuplar, zarflar, teşebbüsün broşürleri, fiyat listesi gibi her türlü evrak bu tanım içerisinde yer alacaktır.
Bu maddede hizmetin veya malın sunulmuş olması, veya bu evrakların piyasada yer alması gerekmemektedir. Önemli olan iş evrakında ve reklamlarda markanın kullanılmış olmasıdır.
Mukayeseli şekilde yapılan reklamlarda herhangi bir haksız rekabet yoksa karka hakkına tecavüz durumu oluşmaz. Burada amaç zaten ayırt ediciliktir. Ancak marka sahibi markasını taşıyan malları piyasaya sürdükten sonra bu malları iktisap ederek satışa sunan sonraki alıcıların markayı reklamlarda ve iş evraklarında kullanmasına KHK madde-13 gereği engel olamaz.
5.2.Markayı Taklit Etmek: (KHK madde-61/b) Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek marka hakkına tecavüz oluşturur.
KHK madde 61/a ’da “9.md ihlali durumlar marka hakkına tecavüzü oluşturur” demektedir. Bu düzenleme ile 9.md sayesinde markasının aynısının veya tescilli marka ile karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması durumları tecavüz halleri içinde sayılacaktır. Bu durum doktrinde tartışmaya neden olmuştur ve 61/a ‘nın varlığının yanında 61/b‘nin varlığının anlamsız olacağı gibi düşünceler ortaya çıkmıştır.
Tekinalp ve Arkan ‘da bu bağlamda bir fikir ayrılığına düşmüşlerdir.
Ancak burada şunu belirtmekte fayda vardır. İltibas oluşturmak, benzemek veya karıştırılma ihtimalinin olması ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olma arasında fark vardır. İltibas durumunda tescilli marka ile iltibası oluşturan markanın benzerliğini halk üzerinde düşünecek olursak; beyinlerde ikili bir çağrışım yapacaktır. Oysa markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kullanılmasında ise direkt olarak tüketici tescilli markayı düşünecek ve markının ayırt ediciliği direkt olarak zarar görecektir.
Yani 61/a durumu iltibas oluştururken 61/b durumu ise taklitçiliği oluşturacaktır.
Polisin bu maddeleri uygulamaya geçirmesinde de iki durum arasında farklılık olacaktır. Takibi şikayete bağlı bir suç olan marka taklitçiliği suçu işlendiğinde şikayet üzerine polis hemen soruşturmaya başlamakta ve ilgili durumu aydınlatıp adliyeye sevkini sağlamaktadır. Oysa 61/a yani iltibas durumunda ise polis direkt olarak soruşturmaya geçemeyecektir. Çünkü tescilli markanın benzerinin kullanılmasının mahkeme tarafından belirlenmiş, yani tespit davası açılarak tecavüz durumu belgelenmiş olmalıdır. Bu durum bir hukuk davasını gerektirmektedir. Bu hukuk davasından sonra polis soruşturma yaparak ceza davasının açılmasını sağlayacak, yargılama yapılacak veya hukuk davası sonucu verilen toplatılma kararı gibi kararları uygulayacaktır. Tabiiyetiyle polis markanın aynısının kullanılıp kullanılmadığına kendisi karar verebileceği halde ise de markanın benzerinin kullanılıp marka hakkına tecavüzün varlığı konusunda bir karar veremeyecektir. Bu durumun mahkemece tespiti gerekecektir. Örneğin kendi ürettikleri spor ayakkabılarına “nike” markasını basarak sattıkları iddiası ile bir iş yeri hakkında gelen şikayet üzerine polis soruşturma yapacak ve ilgilileri adliyeye sevk edecektir. Ancak kendi ürettikleri mallara “nike” markasına benzer olarak geliştirdikleri bir “like” markası gibi işareti marka olarak basarak satan kişiler hakkında polise bir başvuru olduğu durumda ise; öncelikle “nike” ile “like” markalarının benzer olduğu için marka hakkına tecavüz durumunun oluştuğunu kanıtlayan hukuk davası sonucu elde edilmiş bir mahkeme kararı olmalıdır. Bunun üzerine polis ekipleri mahkemenin verdiği marka hakkına tecavüz olduğunu gösterir nitelikteki karara istinaden ilgili işlemleri yapacaklardır. Örneğimizde de birinci durum 61/b maddesinde düzenlenmiş, ikinci durum ise 61/a maddesinde düzenlenmiştir.
Taklit “bire bir” olarak markanın aynısının kullanılması, uygulamada “lisansız üretim” “izinsiz üretim” denilen durumu veya yine markanın ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kullanılması durumudur. İltibas ise daha öncede belirttiğimiz gibi karıştırılma durumunun varlığıdır. Yani benzerlik ayırt edilmeyecek derecede benzer olma seviyesine ulaşmamıştır.
5.3.Tecavüz Yoluyla Kullanılan Markayı Taşıyan Ürünleri Satmak, Dağıtmak, Ticari Amaçla Elde Bulundurmak: (KHK madde-61/c)
Markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak , dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak marka hakkına tecavüz durumunu oluşturur.
Bu durumda sadece markayı taklit eden veya benzerini kullanmak yoluyla marka hakkına tecavüz edenin yanında bu ürünleri satan, dağıtan veya ticari amaçla elde bulunduran kişide marka hakkına tecavüz etmiş sayılırlar.
Maddenin dikkat edilmesi gereken birkaç noktası vardır. Öncelikle “markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzeri” dendiği için 9. maddede bahsedilen benzerlik kavramı burada geçerli olmayacaktır. Sadece tıpa tıp markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olanları bu kapsam içindedir. Benzer olan; yani karıştırılma ihtimali olsa da tescilli marka ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olan işaretlerin kullanılması bu hükme girmez. Zira bu konu ayrıca 9. maddede düzenlenmiştir.
Bunun yanında kişinin bunu bilmesi gerektiği bir durumda veya bildiği halde maddede belirtilen fiilleri işlemelidir. Örneğin kişi normal şartlarda 10 birim fiyata satılan “X” marka malı, yine “X” marka ancak 1 birim fiyata satılan bir mal arasında taklitçiliğin var olduğunu bilmesi gerekir. Veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu için kişi kendi sattığı malın farklı bir marka olduğunu ileri süremez. “Bilmesi gerektiği bir durumda” demek ile madde satıcılara ve tacirlere bir sorumluluk yüklemektedir. Çünkü bir tacir her zaman tacirliğini yaptığı malın taklidi ile aslını bir birinden ayırt edebilecek selahiyete sahiptir.
Son olarak ise tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri kişi satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmeli veya ticari amaçlı elde bulundurmalıdır. Kişinin malı satmak veya dağıtmak veya ticari bir amaçla elde bulundurmasının ve yine bu amaçlarla ithal etmesinin kanıtlanmasında ise kişinin uğraştığı iş,malın sayısı veya azlığı, çokluğu gibi durumlar göz önüne alınarak her olayda ayrı olarak değerlendirilip tespit edilecektir. Ancak malları kendi kişisel ihtiyacı için iktisap eden, kullanan kişi bu kapsamda yer almaz.
Polis yine bu durumda şikayet üzerine soruşturmaya başlayacaktır. Çünkü bu madde kapsamındaki tecavüz olayında marka bire bir şekilde taklit edilmiş veya ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kullanılmasıyla tecavüz gerçekleştirilmiştir. Yani ayrıca markanın işaret ile benzerliğinin tayini ve tecavüz durumunun tespiti gerekmez.
5.4.Lisans Yoluyla Verilmiş Hakları İzinsiz Genişletmek Veya Bu Hakları Üçüncü Kişilere Devretmek: (KHK madde-61/d)
Marka sahibi tarafından sözleşmeye dayalı olarak lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek marka hakkına tecavüz durumunu oluşturur.
i. Lisans Yoluyla Verilmiş Hakları İzinsiz Genişletmek; Lisans sözleşmesi belirli bir süre için yapılmış olabilir. Bu sürenin geçmesinden sonra lisans alanın markayı kullanmaya devam etmesi bu anlamda hakkın izinsiz genişletilmesi olmaktadır. Bunun dışında lisanda belirtilen mal veya hizmetlerin dışında mal veya hizmetlerde kullanılması, lisans belli bir bölge için verilmişse bu bölge dışında kullanılması, lisans altında üretilecek malların kalitesini korumaya yönelik bir sınırlama veya markanın kullanılma tarzını belirleme veya sınırlama varsa bunun dışında markanın kullanılması, lisans verenin markanın tek başına kullanılmasını öngörmesinde rağmen başka markalarla kullanma izinsiz genişletme durumunu oluşturur ve marka hakkına bir tecavüz teşkil ederler.
ii. Lisans Yoluyla Verilmiş Hakları Devretmek; KHK madde 21/4 ‘te aksi sözleşmede karalaştırılmamışsa lisans sahipleri, lisanstan doğan haklarını üçüncü kişilere devredemez veya alt lisans veremez. Bu yönde KHK madde 61/d lisans yoluyla verilmiş hakları üçüncü kişilere devretmeyi, marka hakkına tecavüz durumu olarak belirlemiştir.
5.5. Tecavüz Fiillerine İştirak, Yapılmasını Teşvik Etmek yada Kolaylaştırmak; (KHK madde-61/e)
KHK madde 61/a-c bendlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak marka hakkına tecavüz oluşturur.
Bu fiillerin işlenmesi için ilk önce (a) ve (c) bendlerinde yazılı fillerin ortada olması gerekmektedir.
KHK madde 61/c B.K. madde-50 ’deki haksız fiilden doğan zarardan birden fazla kimsenin sorumluluğunu düzenleyen hükümler paralelindedir. Bu bağlamda taklit malı üreten, etiketini basan nakışçı, depolayan, reklamını yapan, malları piyasaya sürüleceği yere taşıyan herkes bu hüküm içine girer. Ancak burada şunu belirtmekte fayda vardır ki; işçiler bu hüküm dışındadır. Çükü işçiler iş sözleşmesi ile yükümlü kılındıkları işleri yapmakla sorumludur (Tekinalp, 1999:458). Ayrıca iştirak eden kişin asıl tecavüzü işleyen kişinin yaptığı fiilin bir hakka tecavüz olduğunu bilmesi veya bilebilecek durumda olması gerekmektedir.
5.6. Malların Nereden Alındığını veya Nasıl Sağlandığını Bildirmekten Kaçınmak; (KHK madde-61/f)
Kendisinde bulunan ve başkası adına tescilli bir markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini taşıyan ürünün veya ticaret alanına çıkarılan malın nereden veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak marka hakkına tecavüz durumunu oluşturur.
Malları kendi kişisel ihtiyacı için iktisap eden, kullanan kişinin; KHK madde 61/c ‘yi açıklarken, sorumlu olmayacağını belirtmiştik. Ancak kişi davet üzerine bu malları nereden aldığını, nasıl sağladığını bildirmekten kaçınır ise tecavüz fiilini işlemiş olur. Ayrıca kişiye yapılan davet polis tarafından yapılmış olsa da kişi sorumludur. Mahkeme veya savcılık kanalı ile davet üzerine bildirmekten kaçınması gibi bir şart yoktur.
Bu madde hükmünde de “benzerlik” yoktur. Markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kullanıldığı için tecavüz durumunun dava ile tespiti gerekmez ve polis şikayet üzerine direkt olarak soruşturmaya başlar.

6.Marka Hakkına Tecavüz Edenlere Karşı Açılabilecek Davalar

6.1.Hukuk Davaları

Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi hukuk ve ceza davaları açabilmekte ve bu yola marka hakkını savunabilmektedir. Ceza davalarının ne suretle işleyeceği ve ceza muhakemesi ileride ayrıntılı olarak incelenecek ; burada sadece hukuk davaları belirtilecektir. KHK madde-62 ‘de marka hakkı tecavüze uğrayan kişinin açabileceği hukuk davaları sayılmıştır.
6.1.1.Delillerin Tespiti Davası: Marka hakkına tecavüzü ileri sürmeye yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz sayılabilecek olayların tespitini mahkemeden isteyebilir. (KHK madde-75)
6.1.2. Marka Hakkına Tecavüzün Mevcut Olmadığı Hakkında Dava: Menfaati olan herkes, marka sahibine karşı dava açarak, fiillerinin marka hakkına tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini talep edebilir. Bu dava ile müteşebbisler yeni oluşturdukları markanın her hangi bir markaya karşı tecavüz durumu oluşturup oluşturmadığını önceden bilebilecekler ve ona göre durumunu ayarlayacaktır. Kişi bu davayı açmadan önce kendisinin Türkiye’de giriştiği veya girişeceği sınai faaliyeti sonucu üretilen ürünlerde kullanacağı markanın, başkasına ait bir marka hakkına tecavüz teşkil edip etmediği hakkında, marka sahibinden görüşlerini bildirmesini noter aracılığı ile talep eder. Bu talebe marka sahibinin 1 aylık sürede cevap vermemesi veya verilen cevabın menfaat sahibi kişi tarafından kabul edilmemesi halinde menfaat sahibi davasını açar. Ancak bu dava marka hakkına tecavüzden dolayı kendisine karşı dava açılmış bir kişi tarafından açılamaz.
6.1.3.Tecavüz Fiillerinin Durdurulması Davası: marka hakkı tecavüze uğrayan kişi bu tecavüzün durdurulması istemi ile mahkemeye başvurabilir. Tecavüz durumlarının neler olduğu KHK madde-61 de belirtilmiştir.
6.1.4.Tecavüz Nedeniyle Tazminat Davası: Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini için dava açabilir.
6.1.5.Üretilmesi Veya Kullanılması Cezayı Gerektiren Eşya İle Bu Eşyaları Üretmeye Yarayan Vasıtalara El Koyulmasına İlişkin Dava: Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el koyulması talebinde bulunabilir. Tecavüzün ortadan kalkmasından sonra suçun yinelenmemesi için marka sahibi böyle bir talepte bulunabilir. Bunun yanında taklit mal üretilen ortamda sadece başka işler için kullanılan, taklit markalı mal üretmekle ilgili olmayan aletleri bu kapsam içine alınarak el koyma işlemi yapılamaz.
6.1.6.El koyulan ürünler üzerinde mülkiyet tanınması davası: Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi marka hakkına tecavüz dolayısı el koyulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınmasını isteyebilir. Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, marka sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir.
6.1.7.Markaların Silinmesi veya İmha Davası: Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, el koyulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebinde bulunabilir.
Ayrıca marka hakkı tecavüze uğrayan kişi mahkemeden Marka hakkına tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulmasını da isteyebilir.
Bunun dışında dava açacak kişi KHK madde-76 ‘ya göre; dava konusu markanın kendi marka haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde Türkiye’de kullanılmakta olduğunu veya kullanılması için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, davanın etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini talep edebilir. İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan önce veya dava ile birlikte veya daha sonra yapılabilir. İhtiyati tedbir talebi, davadan ayrı olarak incelenir.
Tespit davaları ve ihtiyati tedbirlerle ilgili diğer hususlarda HUMK hükümleri uygulanır.
Bu davalar hukuk davası olduğu için polis açısından önem arz eden ve polisin etkin rol oynayacağı aşama; dava neticesinde verilmiş olan kararların uygulanmasıdır. Bunun için bu davalarda polis genellikle tecavüz durumunun durdurulmasının icrası veya verilen el koyma veya imha kararları gibi kararları uygulayacaktır. Özellikle de benzerlik iddiası ile mahkemeye yapılan başvuru işlemi vasıtasıyla benzerliğin tespitinden sonra, oluşan tecavüz durumunun ortadan kaldırılması bakımından mallara el koyulması veya imhası veya el değiştirilmesi gibi işlemler polis marifetiyle yapılacaktır.

6.2.Ceza Davaları

KHK madde-61/A ceza davaları ve cezalarını açıklamıştır.
Marka hakkına tecavüz durumları KHK madde-61 ‘de belirtilmiştir. KHK madde-61/a ’ya göre 61 inci maddede yazılı fiillerden birini işleyenler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına ve altı yüz milyon liradan bir milyar liraya kadar para cezasına hükmolunur. Ayrıca bu kişilerin işyerlerinin bir yıldan az olmamak üzere kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmelerine karar verilir.
KHK madde-61 ’in dışında marka hakkı sahibi olarak belirtilmesi gereken kimlik bildirimini gerçeğe aykırı olarak yapanlar, marka koruması olan bir eşya veya ambalajı üzerine konulmuş, marka koruması olduğunu belirten işareti yetkisi olmadan kaldıranlar, kendisini haksız olarak marka başvurusu veya marka hakkı sahibi olarak gösterenler hakkında, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezasına ve üçyüz milyon liradan altıyüz milyon liraya kadar para cezasına hükmolunur.
Hak ve alakası olmadığını veya tasarruf yetkisi bulunmadığını bilmesi gerektiği halde, marka korunmasına ilişkin mevzuatın devir ve intikal, rehin ve haczi ile ilgili maddelerinde yazılı haklardan birini veya bu hakla ilgili lisansı başkasına devreden, veren, rehneden, bu haklar üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunanlar ile korunan bir marka hakkının sahibi olmadığı veya koruma süresinin bittiği veya marka hakkının hükümsüzlüğü veya marka korumasından doğan hakkının sona ermesi durumlarında; kendisinin veya başkasının imal ettiği veya satışa çıkardığı eşyaya veya ambalajlarına veya ticari evrakına veya ilanlarına, hukuken korunan bir marka hakkı ile ilgili olduğu kanısını uyandıracak şekilde, işaretler koyan veya bu amaçla yazılı ve görsel basındaki ilan ve reklamlarda, bu tarzda yazı, işaret veya ifadeleri kullananlar hakkında, iki yıldan üç yıla kadar hapis cezasına ve altıyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar para cezasına hükmolunur.
Yukarıda yazılı suçlar hizmetlerini yaptıkları sırada bir işletmenin çalışanları tarafından doğrudan doğruya veya emir üzerine işlenmişse çalışanlar ve suçun işlenmesine mani olmayan işletme sahibi, müdür veya temsilcisi ve hangi unvan ve sıfatla olursa olsun işletmeyi fiilen yöneten kişi de cezalandırılır. Bu tüzelkişinin işleri yürütülürken bu maddede sayılan suçlardan biri işlenirse, tüzelkişi, masraflar ve para cezasından müteselsilen sorumlu olur. Fiile iştirak edenler hakkında olayın mahiyetine göre TCK ‘nın 64, 65, 66 ve 67 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
Bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması şikayete tabidir ve CMUK ‘nın şahsi dava ile ilgili hükümleri uygulanmaz. Bu kapsamdaki suçlarla ilgili şikayetler acele işlerden sayılır. Bu suçlarda uygulanacak olan el koyma, zapt etme ve yok etme ile ilgili işlemlerde TCK madde-36 ile CMUK ‘nın ilgili hükümleri uygulanır.
Marka korunmasından doğan hakları tecavüze uğrayan kişi şikayet hakkına sahiptir. Ayrıca Enstitü KHK madde-61 dışında kalan suçlarda şikayet hakkına sahiptir. Marka hakkı sahibi olarak belirtilmesi gereken kimlik bildiriminin gerçeğe aykırı olarak yapılması ile korunan bir marka hakkının sahibi olmadığı veya koruma süresi bittiği veya herhangi bir sebeple marka hakkının hükümsüzlüğü veya marka korumasından doğan hakkının sona ermesi durumlarında; kendisinin veya başkasının imal ettiği veya satışa çıkardığı eşyaya veya ambalajlarına veya ticari evrakına veya ilanlarına , hukuken korunan bir marka hakkı ile ilgili olduğu kanısını uyandıracak şekilde, işaretler koyma veya bu amaçla yazılı ve görsel basındaki ilan ve reklamlarda bu tarzda yazı, işaret veya ifadelerin kullanılması durumlarında 5590 veya 507 sayılı kanunlara tabi kuruluşlar (Ticaret ve Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Borsalar ve Türkiye Odalar Birliği, Esnaf Odaları) ve Tüketici Dernekleri ‘nin de şikayet hakkı vardır. Ve bu şikayetin fiil ve failden haberdar olma tarihinden itibaren 2 yıl içinde yapılması gerekir.

III. MARKA TAKLİTÇİLİĞİ

1.Marka Taklitçiliği Kavram ve Genel Bilgiler

Tescilli bir markanın biçim veya anlam veya ses ile eşini yada ebat veya renk itibariyle yada dikkatle bakılmadığı takdirde ayırt edilmeyecek derecede değiştirilmiş şeklini kullanma markayı taklit etmektir. Marka taklitçiliği KHK madde-61 de sayılan marka hakkına tecavüz durumlarından birisidir. Markanın birebir olarak kullanılması ve markanın ayırt ediciliğinin direkt olarak zarar görmesi bakımından marka taklitçiliği diğer durumlardan özellikle de KHK madde-61/a ‘dan ayrılmakta ve ayrı bir öneme haiz olmaktadır. Polis açısından da marka taklidi yapmak, bu taklitle elde edilen malı satmak, dağıtmak, ticari amaçla elde bulundurmak, bu suçlara iştirak ve bunu kolaylaştırma ile marka taklidi ürünleri nereden ve nasıl temin ettiğini bildirmekten kaçınmak suçları ceza davası açılmasını gerektirdiği için önem taşımaktadır. Çünkü bu suçlarda bire bir olarak markayı kopyalama ve bu ürünlerle çeşitli ticari işlemlerde bulunma vardır; bu nedenle de daha önce belirtilen tecavüzün tespiti gibi markanın benzerinin kullanılmasında ceza muhakemesinin başlaması için gerekli olan bir hukuk davası gerekmeden, polis ceza muhakemesini şikayet üzerine başlatacaktır.
Daha önceki bahislerde de anlatıldığı gibi markayı taklit etme ile benzerlik oluşması hem suç açısından hem de ceza muhakemesi açısından farklılık gösterecektir. Benzerlik yada iltibas durumunda ceza muhakemesi öncesi iltibası kanıtlar bir tespit gerekirken, taklitçilikte ise zaten markanın aynısının veya ayırt edilmeyecek derecede benzeri kullanıldığı için ceza muhakemesi şikayet üzerine direkt olarak başlayacaktır.
Marka taklitçiliği uygulamada “marka sahteciliği”, “lisansız üretim”, “izinsiz üretim”, “birebir kullanma”, “kopya” veya “korsan” gibi terimlerle de anılmaktadır.
Marka sahteciliğinin sadece kısıtlı bir alan olan KHK ‘deki suç ve cezalarla anılması yanlış olacaktır. Marka sahteciliğinin sırf bu yönüyle adi bir suç olarak değerlendirilmesinden öte bir şekilde ekonomik boyutu, organize suç yönü, ülke kalkınması ve teknolojik gelişmeler açısından da değerlendirilmelidir.
Özellikle ekonomik açıdan marka sahteciliği ülke ekonomisine büyük derecede kayıplar yaşatmaktadır. Dünya Gümrük Örgütü ‘nün belirlemelerine göre, sahte mal üretiminde Türkiye ön sıralarda yer alırken; mal ihracatının resmi yollarla yapılması halinde vergi kazancının 3,5 milyar dolar olacağı öngörülmüştür. Tescilli Markalar Derneği Başkanı Selçuk GÜZENGE de bu yönde şöyle bir açıklama yapmıştır; Türkiye’den yurt dışına her yıl yaklaşık 700 bin parça sahte markalı ihracat olmaktadır, bu ihracatın resmi olarak yapılması durumunda 3,5 milyar dolar döviz ve yüz milyonlarca lira vergi kazancı sağlanabilir.
Türkiye ‘de taklitçiliğin yarattığı kayıt dışı ekonomi 2000 yılı itibari ile GSYİH ‘in yüzde 1,4 ‘ne ulaşıyor. Bu kayıp ortadan kaldırılırsa, bu para ile 2 milyon kişi asgari ücretle istihdam edilebilir, en az 2 milyon kişi işsizlik sigortasından yararlanma imkanı bulabilir.
Dünya genelindeki pazarın %7 ‘sini taklit ve sahte malların oluşturduğu öngörülmektedir. Bununla birlikte GÜZENGE yine taklit ürünle bile hayali ihracat yapıldığını ve bu yolla çok büyük oranda vergi iadesi alındığını belirtmiştir.
Marka taklitçiliği artık bireysel olarak işlenen adi bir suç olmaktan öte, kolay para kazanma yolu olarak gördükleri her ortama ellerini atan organize suç örgütlerinin kazanç kapısı haline gelmiştir. Hemşehricilik yapısı ile oluşan bazı mafya grupları büyük şehirlerdeki işportacı tezgahlarını köylerden getirdikleri kendi hemşerilerine vermekte ve alan içerisinde kendi hemşerilerinden başkasının tezgah açmasına izin vermemektedirler. Eğer alan içerisine başkaları girerse bu kişiler yine mafios yöntemlerle sindirilmektedir. Böylece kontrolü elinde tutan mafya gurupları taklit ve sahte malları bu tezgahlar aracılığı ile piyasaya sürmektedirler. Bu nedenle marka taklitçiliği ürünleri taklit edilen firmaların bizzat mücadele edemeyecekleri kadar büyük bir sorundur. Buna paralel olarak Türk Polisi bu mafya örgütlerine karşılık olarak yasal düzenlemeler çerçevesinde gerekli müdahaleyi yapmaktadırlar. Ancak taklitçiliğin takibi şikayete bağlı bir fiil olması nedeniyle çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Oysa bu boyutlarıyla marka sahteciliği kişiye verdiği zarardan çok kamuya zarar vermektedir.
Hatta İnterpol dahi mali suçlar içerisinde yer alan bu tür suçların araştırılması için IIPCAG isimli bir araştırma grubu kurmuştur. Çünkü son zamanlarda yapılan tespitlerde bazı terör örgütlerinin finansal kaynak sağlamak amacı ile uluslar arası boyutta taklit mal üretme suçunu işledikleri görülmüştür. Bu terör örgütleri başta silah ve uyuşturucu kaçakçılığından olmak üzere bir çok yasadışı yolla kendilerine finans sağlamaktaydılar. Oysa gelişen çağ ile birlikte başta El-Kaide ve Hizbullah olmak üzere bir çok terör örgütü uluslararası boyutta taklitçilik suçunu işleyerek başka bir finans sağlama yolu bulmuşlardır. Bu örgütler taklitçilik suçunda dünyaca tanınmış olan Louis Vuitton ve Burberry gibi markaları tercih etmektedirler. Gümrük görevlilerinin 2002 yılında ele geçirdiği sahte parfüm, çanta, saat, giysi ve diğer ürünlerin, El Kaide’nin bir üyesi tarafından Dubai’den İngiltere’ye gönderildiği belirlenmiştir.. Ardından başlatılan araştırmalarda örgütün sahte marka işinden önemli miktarda para kazandığı ve piyasadaki sahte ürünlerin, örgütlerin bu yolu kolay para kapısı görmesi ile taklit ürün işine girmeleri sonucu arttığı belirtilmiştir. Bunun için bu suç artık bireysel ve adi suçlar gibi değerlendirilmesinden çok, emniyetin ve diğer devlet kurumlarının bu işin bilincine vararak daha derinlemesine ve ayrıntılı şekilde incelenmesine gerek vardır.
Teknolojik gelişmelere ve ülke kalkınmasına da marka taklitçiliği büyük darbe vurmaktadır. Yeni bir teknolojik aleti geliştiren kişi veya kurum daha bu aleti satmadan taklidi ortaya çıkmakta, hatta aynı marka ile satışa sunulmaktadır. Bunu yaşayan müteşebbis yeni gelişmelere girmemekte ve sektör atıl kalmaktadır.
Marka taklitçiliği ile mücadele etmeye çalışan firmalar çeşitli yollarla bunu yapmaktadırlar. Bu nedenle Louis Vuitton, Lacoste, Christian Dior gibi pek çok ünlü marka sahibi şirketler Paris ‘te bir “Taklit Müzesi” kurmuşlardır. Bu müzede taklit mallar ile benzerleri yan yana sergilenmekte ve görevliler asıllarından hiçbir farkı olmayan ürünlerin gerçeklerinden nasıl ayırt edilebileceğini tüketicilere anlatmaktadırlar.
Marka taklitçiliğinde şu tespitler dikkat çekmektedir;
Marka sahteciliği, tekstil, parfüm, gözlük, kozmetik gibi ürünlerde daha çok yaygındır. En çok taklit edilen markalar arasında ise Adidas, Puma, Nike, Polo, Panasonic, Microsoft, Citizen, Versace, Gucci, Dolce Gabbana, Diesel, Louis Vuitton, Ralph Lauren, Barbie, DKNY, Prada, Lacoste, Paul&Shark ve Sony gibi ürünler yer alıyor. Marka ürünlerin taklitleri beşte bir fiyatına satılıyor. “Sosyete pazarı” olarak da bilinen semt pazarlarında ve işportada satışa sunulan taklit ürünleri tercih edenler arasında sosyeteden isimler de var. Taklit malların artık mafyası bile oluşmuş ve bu yolla mafya örgütleri kara para aklama yoluna gitmektedirler.
Marka taklitçiliğinin Türkiye ’de yaygın olması nedeniyle yabancı yatırımcılar ve ihracatçılar ülkemizde yatırım yapma konusunda tereddüt yaşamaktadırlar. Dünya genelinde Türkiye taklitçilik sıralamasında üst sıralarda yer almaktadır. Dünya genelinde üst sıraları Türkiye ile birlikte ; özellikle ürettiği malları Türkiye ihrac eden Çin, Tayland, Polonya, Amerika ve Kore paylaşmaktadır.
Marka taklitçiliği suçunun vardığı bu boyutlar göz önüne alınarak, bu suçun ceza muhakemesinde yer alacak olan tüketicisinden üreticisine, polisinden adliyesine kadar her kişi ve kurum daha bir özen göstermeli ve o şekilde görevini ifa etmelidir.

2.Marka Sahteciliği/Taklitçiliği Suçlarının Ceza Muhakemesi

Suç soruşturması suç haberinin alınması ile başlamaktadır. Suç haberi alınması ihbar, şikayet, kolluğun kendi faaliyetleri ile suçu öğrenmesi yoları ile olmaktadır. Daha sonra kolluk soruşturmaya engel teşkil eden izin siteminin varlığı, dokunulmazlık, şikayet olmaması gibi durumları göz önüne alarak soruşturmaya başlar. Soruşturma sırasında tespit, yakalama, arama, zapt etme, gözaltına alma, ifade alma gibi yetkilerini kullanır. Bu yetkilerini kullanarak soruşturma yapar ve maddi gerçeği ortaya çıkarmaya çalışarak şüphelileri savcılık müessesine bir üst yazı ile sevk eder. Bu noktadan sonra savcılık dava açılıp açılmamasına polisin gönderdiği dosyada ki delillerin oluşturduğu şüphenin kuvvetine göre karar verir. Davanın açılmasından sonra mahkemedeki yargılama neticesinde bir hükme karar verilir. Bu hükümden sonra da hukuk sistemimizde yer alan temyiz yoluna başvurulabilir. Netice itibariyle yargılama sürecinin sonunda bir kesin hüküm oluşur. Polis bu soruşturma ve kovuşturmanın her safhasında dolaylı veya doğrudan yer almaktadır. Özellikle marka sahteciliği/taklitçiliği suçlarının ceza muhakemesinde polis kesin hüküm verilmesinden sonrada belirli yetki ve görevlere sahiptir.
Polis suç haberini ne şekilde alırsa alsın soruşturmaya derhal başlamaktadır. Fakat takibi şikayete bağlı suçlarda soruşturmanın başlaması için şikayetin varlığı ve usulüne uygun olarak yapılması şartı vardır. Bu açıdan marka taklitçiliği suçu da bir takibi şikayete bağlı suçtur. Bunu için marka taklitçiliği suçunun soruşturmasına başlanılması için bir şikayet gereklidir.
Türkiye de genellikle polisin suç haberine ulaşması gelişmiş ülkelerde ki ihbar ve şikayet yollarının çokluğuna rağmen polisin kendi faaliyetleri ile suç haberine ulaşması şeklinde olmaktadır. Fakat konumuz olan marka taklitçiliği suçlarının takibi şikayete bağlı olması nedeniyle soruşturulmasına başlanması polisin kendi araştırma ve faaliyeti ile değil; şikayet üzerine olmaktadır. Bunun için sahteciliğe maruz kalan kişilerce bu suçların polise veya herhangi bir yetkili merciiye bildirilmesi gerekir.
Bu nedenlerle marka taklitçiliği suçlarının ceza muhakemesini beş safhada inceleyeceğiz. Bunlar;
1-Marka Taklitçiliği Suçlarının Araştırılması Aşaması
2-Marka Taklitçiliği Suçlarının Delillendirilmesi ve İspatlanması Aşaması
3-Taklide Konu Olan Mallara El Koyulması Aşaması
4-Savcılığa Sevk Ve Dava Açılması Aşaması
5-Mahkeme Aşaması

2.1-Araştırılması:

Marka taklitçiliğinin takibi şikayete bağlı bir suç olması nedeniyle emniyet veya savcılık teşkilatına suç haberinin şikayet şeklinde gelmesi gerekmektedir. Bu şikayet işlemi gerçekleşmeden önce gerek sahteciliğe muhatap olan kuruluşlar gerekse bu kuruluşların yetkilileri olan avukatları veya marka vekilleri sahteciliğin olduğu durumu tespit etmek için bir gözlem yapmak zorundadırlar. İşte sahteciliğin nerde, nasıl, kim tarafından yapıldığının yasal işlem yapma yetkisi olan bir kuruma bildirilmesine kadar geçen sürece sahteciliğin araştırılması aşaması diyoruz. Bir bakıma suçun var olup olmadığının kabaca tespiti ve incelenmesidir. Şikayet hakkı olan kişilerce suçun öğrenilmesi veya haber alınması bu aşama içinde olmaktadır.
Bu araştırma polisiye anlamdaki suç araştırması olan ve insan haklarına müdahaleyi gerektiren işlemler olan izleme, bilgi toplama gibi işlemler yapılmadan sadece gözlem yoluyla taklitçiliğin var olup olmadığının öğrenilmesidir. Örneğin polis bir suç araştırmasında eğer elinde yeterli delil varsa kişiyi izleyerek, yaptığı işlemleri ve tasarrufları takip ederek suç konusu her hangi bir durumun var olup olmadığı araştırabilir. Bu yetki sadece kanunda belirtilen adli merciler ve kolluktadır. Bizim şuan üzerinde durduğumuz marka taklitçiliğinin araştırılması konusu bundan çok farklıdır. X marka deodorant üreten bir firmanın belli bölgede satışlarının çok fazla düştüğü varsayılırsa; şirket yetkilileri o bölgedeki satış yapan mağazalara ve dükkanlara giderek durumu gözlemleyebilir. Eğer kendilerinin üretmedikleri fakat kendi markaları olan X markası adı altında üretilip satılan bir mal gördüklerinde durumu yetkili adli mercilere iletirler. İşte bu durum marka taklitçiliğinin araştırılmasıdır.
Marka sahteciliğinin araştırılmasında bazı kişi veya kurumlar rol oynarlar. Bunlar :
1-Şirket Yetkilileri
2-Marka Vekilleri, Avukatlar, Bürolar
3-Tüketiciler
4-Marka koruma gurupları

2.1.1-Şirket Yetkilileri:
Şirket yetkilisi olarak kast edilen kişiler; şirketlerin bizzat sadece marka taklitçiliği konusunu araştırmaları için görevlendirdikleri kişilerdir. Çünkü marka sahibi şirketler marka vekilleri veya avukatlar aracılığı ile bu konuyu tam ve etkili şekilde denetleyememektedirler.
2.1.2-Marka vekilleri, Avukatlar, Bürolar:
Marka sahibi şirket avukatları, daha önce o şirket adına markayı tescil ettirmiş olan marka vekilleri marka taklitçiliği durumunun ilk tespiti olan araştırma aşamasında yer alırlar. Hatta avukatlar ve marka vekilleri delillendirme, ispatlama, el koyma aşamasında da polisle birlikte yer almaktadırlar.
Bazı zamanlarda müşteki avukatları arama işlemine kadar geçen hukuki prosedürü kendileri tamamen tamamlayıp, arama iznini de alarak polise başvurmakta sadece arama işleminin yapılıp , mallara el konulması hususunda polisten yardım almaktadırlar (hurriyetim.com.tr, 2001). Sadece avukatlar değil marka vekilleri de arama izni alabilirler. Buna istinaden polise başvurarak diğer işlemleri yapabilirler.
Bu açıdan marka vekilleri ve avukatlara taklitçiliği önlenmesinde büyük görevler düşmektedir.
Araştırma aşamasında marka bürolarının fazla rolü olmasa da bu alanda yer almaktadırlar. Aslında marka bürolarının görevleri sadece marka tescili ve bu konuda Enstitü ile ilgili olan işlemleri gerçekleştirmektir. Yoksa özel olarak marka taklitçiliği durumunun varlığını araştırmamaktadırlar. Sadece daha önce tescil ettirdikleri ve danışmanlığı yaptıkları herhangi bir markanın taklit olarak piyasada satışa sunulduğunu gördükleri durumda, hadiseye marka sahibi şirkete bildirmektedirler. Ondan sonraki hukuki prosedüre karışmamaktadırlar. Bu konuda bürolar özellikle araştırma yaparak danışmanlık ettikleri ve marka konusunda işlemlerini yürüttükleri şirketlerin markalarına bir tecavüz durumu olup olmadığını tespit etmezler.
2.1.3-Tüketiciler:
Marka sahteciliği suçundan dolayı marka sahibi şirketten sonra en çok zarar gören kişi tüketicilerdir. Çünkü aldığı mal markasından beklediği orandan daha düşük kalitede karşısına çıkmıştır. Bu anlamda suçtan zarar gören kişi olarak tüketicilerde marka sahteciliği ile karşılaştıklarında durumu yetkili adli mercilere veya marka sahibi şirkete bildirirler. Bu açıdan araştırma aşamasına bir katkıda bulunurlar ve suçu şikayet selahiyetleri mevcuttur.
2.1.4-Marka Koruma Gurupları:
Marka taklitçiliği ve sahteciliği sadece şirketleri değil ülke ekonomisini de büyük zarara uğratmaktadır. Bu nedenle çeşitle ülkelerde şirketler bir araya gelerek, toplumsal sorumluluk stratejileri doğrultusunda insiyatifler oluşturmaktadırlar.
Türkiye’de de bu yönde 2001 yılında sahtecilik ve marka taklitçiliğinden doğan zararlara karşı, markaları ve tüketiciyi korumak, devlet mercilerini bu konuda bilinçlendirmek, devlet mercileriyle bu konuda sıkı işbirliğine girmek üzere Marka Koruma Gurubu kurulmuştur. Uluslar arası markaları Türkiye’de üreten ve pazarlayan firmalar tarafından oluşturulan gurup her geçen gün sahtecilik ve taklitçiliğe karşı mücadele vermek isteyen yeni firmalarla genişlemektedir.
Bu açıdan Marka Koruma Gurupları da sahteciliğin emniyet ve yetkili mercilere iletilmesinde etkili rol oynamaktadır.
Marka sahteciliğinin ve taklitçiliğinin ilk tespit olarak araştırılmasından ve öğrenilmesinden sonra emniyet, savcılık veya ilgili birime durumu bildirir. Bu aşamadan sonra suçun delillendirilmesi ve ispatlanması aşamasına geçilmektedir. Yani sahteciliğin tespiti kati delillerle yapılmaktadır. Fakat bazı durumlarda yapılan araştırma, delillendirme ve ispatlama aşamasına geçilmesine sebep bırakmamaktadır. Taklitçiliğin öğrenilmesinden sonra markası taklit edilen hak sahibi şirket, taklit edenlere karşı bir ihtarname yayınlamaktadır. İhtarnamede karşı tarafa belli bir süre verilerek durumu düzeltmeleri istenmektedir. Eğer herhangi bir değişiklik olmazsa bu durumda hak sahibi şirket şikayet yetkisini kullanarak adli mercilere durumu bildirmekte ve ondan sonra delillendirme ve ispatlama aşamasına geçilmektedir. Eğer taklidi yapan kişiler ihtarnameye cevaben taklit etme fiilini durdururlarsa genellikle şirketler şikayete başvurmaktadırlar.

2.2-Delillendirme Ve İspatlama:

Marka taklitçiliğinin mevcut olduğu durumlarda emniyete bu suçun delillendirilmesi ve ispatlanması aşamasında büyük görevler düşmektedir. Marka taklitçiliğinin delillendirilmesi ve ispatlanması aşaması suç haberinin alınmasından sonra şikayetin olması ve markanın yasal koruma altında olması şartının gerçekleşmesi üzerine; polis marifetiyle suçun delillerinin tespit edilerek marka sahteciliğinin var olduğunun kati deliller aracılığı ile ispatlanması sürecidir. Bu aşamada polis bilgi toplama, olay yeri inceleme, tespit gibi yetkilerini kullanmaktadır. Marka sahteciliğinin delillendirilmesi ve ispatlanması aşamasında bu işlemin yapılması için olay yeri ve sahteciliğe konu olan malların fotoğrafları ve tarafların ifadeleri en önemli ispat vasıtalarıdır.
2.2.1.Şikayetin Gerçekleşmesi
Daha önceki aşamada ilk tespit belirtilen kişilerce yapılmıştır. Bundan sonra bu suç haberinin polise veya yetkili mercilere gerekli olan hukuki prosedür çerçevesinde gelmesi gereklidir. Polisin suç haberini almasında çeşitli yollar vardır. İhbar, şikayet veya polisin diğer görevlerini ifası sırasında suçla karşılaşması ile suç haberi alınmış olmaktadır. Marka sahteciliğinin ve taklitçiliğinin takibi şikayete bağlı bir suç olması nedeniyle; polisin suç haberini almasındaki yöntemlerden şikayet, konumuz yönünden önem taşımaktadır.
Şikayet; takibi şikayete bağlı bir fiilden dolayı zarar gören kişinin yazılı olarak süresi içerisinde yetkili makamlardan bir fiil hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını istemesidir. Bu bakımdan şikayet hakkını kullanabilecek kişiler ;
1-Markası taklit edilen hak sahibi
2-Sahtecilikten zarar gören herhangi bir kişi olmaktadır.
Markası taklit edilen hak sahibi suçtan zarar gördüğü (markası taklit edildiği) için süresi içerisinde yazılı olarak şikayette bulunabilir. Bu bakımdan hak sahibinin şikayet yetkisi kesindir. Tartışmalı olan konu ise bu suçtan zarar görmüş fakat marka ile herhangi bir hukuki bağı ve marka sahibi şirketle ilişkisi olmayan kişilerdir. Örneğin kaliteli bir markası olan kazak alan bir tüketici, kazağın kaliteli olduğu düşüncesi ile yüksek miktarda ödeme yapmış olabilir. Bunun sonucunda kazağın kullanımı sonrası kısa sürede bozulması ve görünümünü kaybetmesi ile kişinin yaptığı ödeme boşa gidecek ve bu sahtecilik ve taklitçilikten dolayı zarara uğrayacaktır. Bu nedenle bu şekilde suçtan zarar gören tüketicilerinde şikayet hakkı uygulamada mevcuttur.
Markası taklit edilerek marka hakkına tecavüz edilen şahıslar veya şirketler şikayet yetkilerini avukatlar ve marka vekilleri vasıtasıyla kullanabilirler. Bu bakımdan avukatların ve marka vekillerinin de şirket adına şikayet yetkileri vardır. Tabiiyetle bu marka vekili ve avukatların şirketin kanuni olarak avukatlığını yapan veya marka işlemlerini yürüten, bu konuda danışmanlık hizmeti veren marka vekilleridir. Her avukat, her marka vekili her şirket adına şikayette bulunamaz. Şikayet hakkı olan şirketin özel avukatları ve marka vekilleri, yetki devri yapılmış olan ve o yetkiyi kullanmakla özel olarak görevlendirilmiş kişilerdir.
Marka korunmasından doğan hakları tecavüze uğrayandan başka, KHK madde-61 ‘de sayılanlar dışında kalan suçlarda Enstitü; marka hakkı sahibi olarak belirtilmesi gereken kimlik bildiriminin gerçeğe aykırı olarak yapılması ile korunan bir marka hakkının sahibi olmadığı veya koruma süresi bittiği durumlarda; kendisinin veya başkasının imal ettiği veya satışa çıkardığı eşyaya veya ambalajlara veya ticari evrakına veya ilanlarına, hukuken korunan bir marka hakkı ile ilgili olduğu kanısını uyandıracak şekilde, işaretler koyma veya bu amaçla yazılı ve görsel basındaki ilan ve reklamlarda bu tarzda yazı, işaret veya ifadelerin kullanılması durumlarında 5590 veya 507 sayılı kanunlara tabi kuruluşlar ve Tüketici Dernekleri de şikayet hakkına sahiptir.
Şikayetin geçerli olmasında şikayeti yetkili kişinin yapmasının yanında şikayetin süresi içerisinde yapılması gerektiğini daha önce belirtmiştik. Marka hakkına tecavüzden doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, zamanaşımı süresi için BK ’nın zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır. Marka hakkına tecavüzün durdurulması davasın hakkında ise zamanaşımı söz konusu değildir, zira tecavüz devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamaz (Arkan, 2004:289). Bunun dışında cezai işlem gerektiren soruşturma ve kovuşturmalarda şikayetin fiil ve failden haberdar olma tarihinden itibaren iki yıl içinde yapılması gerekir.

2.2.2.Markanın Koruma Altında Olup/Olmadığının Tespiti

Bu noktadan sonra önemli olan bir durumda soruşturması yapılacak olan sahtecilik suçuna konu olan markanın daha önce tescil edilmiş ve böylelikle koruma altına alınmış olan markalardan olmasıdır. Eğer marka tescil edilmemiş ise bu durumda marka haksız rekabet hükümlerine göre korunacaktır. Yani bir bakıma tescilli marka sahibi KHK hükümlerine göre özel olarak korunur. Marka koruma altında değilse, yani tescil edilmemiş marka ise polisin yapacağı bir işlem yoktur; haksız rekabet hükümleri uygulanır. Bu bakımdan markının tecavüz durumuna karşı koruma altına alınması için gerekli olan şartlar gerçekleşmiş olmalıdır. Polisin şikayetten sonra markanın tescilli olup olmadığına bir bakıma koruma altında olup olmamasına bakması için marka sahibi şirket yetkilileri ile iletişim kurulur. Eğer şikayeti marka sahibi şirket yetkilileri, avukatları veya marka vekilleri yapmış ise bu kişilerden markanın koruma altında olup olmadığına dair belge istenir. Fakat şikayet şirketle ilişkisi olmayan ama marka hakkına tecavüz olayından dolayı zarara uğrayan kişiler yapmış ise bu durumda marka sahibi kişiler bulunup irtibata geçilmelidir. Ve yine marka sahibinden markanın koruma altında olup olmadığına (tescile) dair belge istenir. Bunun yanında polis kişilerden bu belgeyi istemeden Enstitü aracılığı ile de markanın durumu hakkında bilgi alınabilir. Enstitü marka tescil işlemi yaptıracak olan kişilerin tescil ettirecekleri markanın daha önceden tescil edilip edilmediği veya tanınmış markalardan olup olmadığı hakkında bir durum raporunu başvuru üzerine belli bir ücret karşılığında tescil işlemi için müracaat edecek olan kişiye verebilmektedir. Poliste bu yönden markanın durumunu Enstitü ‘den öğrenebilir. Fakat uygulamada bu yol kullanılmamaktadır. Kanaatimizce de şikayeti yapan kişilerden bu konu hakkında bir belge alınması yerinde olacaktır ve uygulamayı hızlandıracaktır.

2.2.3.Tespit

Şikayet işlemi tamamlandıktan sonra polis tespit işlemi yapar. Tespit işleminde henüz soruşturmaya tam manasıyla başlanmamıştır. Şikayetin doğruluğunun araştırılması ve bir bakıma durum tespiti yapılmasıdır. Belirli bir adreste adi spor ayakkabılarına daha kaliteli bir ayakkabı markasının etiketi basılıp satıldığının ihbarı geliyorsa polis gidip o adreste tespit yapmalıdır. Belirtilin adrese gidilerek; böyle bir adres var mı, o adreste böyle bir işyeri var mı, ve belirtilen yerde şüpheye yer veren herhangi bir durum var mı bakılır ve bir tespit tutanağı ile yapılan gözlem tutanağa geçirilir. Bu işlem bir bakıma gözlem yolu ile durum tespitidir.
Soruşturmanın ilk şartının şikayet olduğunu söylemiştik. Bazı durumlarda ise ihbar üzerine de soruşturma başlayabilir. Aslında bu durumda marka taklitçiliği suçu başka bir suç ile aynı anda karşımıza çıkmakta ve diğer suç resen takibat gerektirmektedir. Bu aşamada marka taklitçiliği ile hakkı tecavüze uğrayan kişiye durum bildirilerek şikayet hakkını kullanması sağlanmaktadır. Ankara ’da 2004 yılında olan bir olayda transmikser hazır beton arabaları için ithal edilen hidrolik aksamlarının orijinal firma etiketlerinin sökülüp yerine daha ünlü bir firmanın etiketinin yapıştırılıp piyasaya sürüldüğü ve satıldığı ihbarı yapılmıştır. Hatta ihbar isimsiz yapılmıştır. Bu durumda soruşturmanın şikayet olması şartı gerekleşmemiş olmasına rağmen polis işlemlere başlamış ve tespit işlemi yapmıştır. Bu motorların üzerine basılan etiketlerin sahibi olan X firmasının temsilcisi İstanbul da bulunmuş ve durum kendisine bildirilerek şikayetçi olup olmadığı sorulmuş ve şikayetçi olması üzerine işlem devam ettirilerek, soruşturma tamamlanıp dosya cumhuriyet savcılığına sevk edilmiştir. Burada polisin soruşturmaya başlamasındaki asıl neden bu malların piyasaya sürülmesinde gizlidir. Çünkü bu malların satışında faturada satılan malın markasının yazılı olması gerektiği için düzenlenen fatura sahte olacaktır. Bu durumda karşımıza marka taklitçiliği dışında ayrı bir sahtecilik durumu olan belge sahteciliği çıkmıştır. Ve polis resen takibata başlamıştır. Fakat yine polis marka taklitçiliği suçu için ise şirket yetkililerini bularak şikayetçi oldukların dair bir şikayet tutanağı düzenlemiştir.

2.2.4.Arama İzni Alınması

Şikayetin gerçekleşmesi, markanın koruma altında olmasının ispatlanması ve polisin şikayette geçen adreste ön tespit yapmasından sonra cumhuriyet savcılığı kanalı ile mahkemeden arama izni alınır. Daha önce bahsettiğimiz marka sahteciliğinin araştırılması aşamasında rol oynayan kişiler ve kurumlar bazı durumlarda kendileri bizzat savcılığa başvurmaktadırlar. Markalarına olan tecavüz durumunu tespit eden şirket avukatları veya marka vekilleri durumu cumhuriyet savcılığına bildirmektedirler. Cumhuriyet savcılığı kanalı ile mahkemeden arama izni almaktadırlar. Bu arama iznine istinaden Cumhuriyet savcılığı emniyete bir yazı göndererek durumu bildirmektedir. Şirket yetkilisi avukatlar veya marka vekilleri de aldıkları arama izni ile polise gelmektedirler.
Polis bu arama izni ve cumhuriyet savcılığının yazısı üzerine soruşturmaya başlamaktadır. Fakat uygulamada genellikle marka hakkı tecavüze uğrayan kişiler yanlarına tescil belgelerini de alarak polise başvurmaktadırlar. Polis bu durumda arama iznini kendisi almaktadır. Her iki durumda da arama polis eşliğinde olacaktır. Arama iznin bu iki yoldan herhangi birisinden alınmasından sonra polis arama işlemini gerekleştirir.
Polis arama izni için cumhuriyet savcılığına bazı somut deliller göndermelidir ki arama izni mahkemeden alınabilsin. Çünkü arama kişilerin hak ve özgürlüklerine bir müdahaleyi gerektirir. Kişiler üzerindeki şüphenin makul şüphe seviyesine ulaşmasından sonra arama işlemi gerçekleştirilebilecektir. İşte bu noktada polis arama izni için cumhuriyet savcılığına soruşturmanın başında tespit işleminde tutulan tespit tutanağı, markanın korum altında olup olmadığını gösterir belgeler ve şikayeti gösterir müracaat tutanağını gönderir.

2.2.5.Arama

Arama kararının mahkemeden çıkmasından sonra polis karara istinaden belirtilen adrese giderek arama işlemini gerçekleştirir.
Arama işleminde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Marka sahteciliğinin soruşturulmasında en önemli aşama delillendirme ve ispatlama aşamasıdır. Delillendirme ve ispatlama aşamasında en önemli ve dikkatle yapılması gereken kısım da arama kısmıdır. Çünkü suçun ispatına yarayacak deliller bu aşamada elde edilecek ve kovuşturma bu deliller ışığında yapılacaktır.
Arama işlemine gidilmeden önce araması yapılacak olan malların özellikleri göz önüne alınarak bir hazırlık yapılmalıdır. Ayrıca arama sistemli şekilde yapılmalı ve aramanın amacına uygunluk gözetilmelidir. Aramada başarıya götürecek en önemli faktörlerden birisi de aranacak nesnenin niteliği ve niceliğinin göz önünde bulundurulmasıdır (Özdemir, 2001:12). Bu konuda özellikle teknolojik aletlerde yapılan marka taklitçiliğinde, arama işlemi sırasında araması yapıla nesnelerin özellikleri iyi bilinmediği zaman arama tam olarak sonuca ulaşamayabilir. Bunun için arama öncesi nesneler hakkında gerekli bilgiler alınmalıdır.
Arama işlemine gidilirken sahteciliğe konu olan malın cinsine göre aramaya bilirkişi ile birlikte de gidilebilir. Örneğin Ankara ’da 2001 yılında yaşanan bir marka sahteciliği olayında failler mutfak tüplerini sahte markalarla piyasaya sürmüşlerdir. Arama işleminde polis yanına tüp üretiminde çalışan bir şahıs alarak gitmiş ve tespit işlemini o şahısla beraber yapmıştır. Çünkü polisin özel bilgi gerektiren bir alan olan bu gibi durumlarda bilgisi olmaması gayet normaldir. Bunun için yanında mutlaka bir bilirkişi götürmelidir. Burada kast ettiğimiz mahkemelerde görev yapan bilirkişiden farklı olarak bir uzman olmasına ve o konuda bilgisi olmasına rağmen bilirkişi sıfatına haiz olmayan bir bilen kişidir.Yoksa bilirkişi atama yetkisi hakimindir. Zaten uygulamada büyük çoğunlukla arama işlemine müşteki avukatları ve marka vekilleri de katılmaktadır. Ve bu kişiler devamlı suretle kendi mallarını araştırdıkları için bir deneyim sahibi olarak polise bu konuda yardımcı olmaktadırlar.
Arama işleminde uygulamada çok büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Özellikle; üzerinde durduğumuz aranan nesneler hakkında bilgi sahibi olunmaması bir sorundur. Bu konu aramaya müşteki avukatlarının veya marka vekillerinin hatta bazı durumlarda şirket yetkililerinin katılmasıyla nispeten aşılmaktadır. Bunun yanında arama işleminde müşteki avukatları veya diğer saydığımız kişilerden birinin katılması durumunda ayrı bir sorun daha yaşanmaktadır ki o da; şikayet edilen kişilerin aramaya katılanlara saldırganlıkta bulunmasıdır. Hatta bazı zamanlarda polise dahi saldırıya yönelmektedirler. Kuşadası ilçesinde, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırı olarak yabancı marka taklidi giyim eşyası satan kişiler hakkında yasal girişimlerde bulunan avukatlar saldırıya uğramıştır. Böyle olaylar sıklıkla yaşanmaktadır (izmirbarosu.org.tr, 2004).

2.2.6.Belgelendirme
Arama işleminde belki de en önemli husus arama sırasında taklide konu olan mallar ve araması yapılan yerin fotoğraflanmasıdır. Bunun için arama işlemine gidilirken mutlaka bir fotoğraf makinesi götürülmelidir. Normalde adli olaylarda bu fotoğraflama işlemini olay yeri inceleme ekipleri yapmaktadır. Fakat bu tip suçlarda aramayı yapan memurlarda bir fotoğraf makinesi vasıtasıyla bu işlemi yapabilirler. Arama yapılacak yere gidildiğinde ortam dikkatlice gözlenmelidir. Sahtecilik yapılıp yapılmadığı belirlenmeye çalışılmalı ve arama işlemi bu amaçla yapılmalıdır.
Fotoğraf çekimi genel, orta, ve yakın olmak üzere üç aşamalı olarak yapılır. Olay yerinin genel görünümünü yansıtan fotoğraf çekimleri yapılır. Daha sonra iz ve delillerin birbirleriyle olan bağlantılarını gösteren orta çekimler, en son ise iz ve delillerin yakın çekimleri yapılır (Kaygısız, 2004:54). Örneğin taklidi gerçekleştiren kişi kendi ürettiği mallar üzerine tescilli ve tanınmış, ünlü ve güvenilir bir markının etiketini basıyor ve satışa sunuyorsa, burada;
Markanın yazılı olduğu etiketlerin
Üzerine sahte markaların basıldığı etiketli durumdaki malların
Üzerine sahte marka basılmak üzere hazırlanan malların

fotoğrafları çekilmelidir. Bu şekilde sahtecilik olayı fotoğraflarla delillendirilmelidir. Bu delillendirme ve ispatlamada çekilen fotoğraflar net şekilde çekilmeli, markanın ismi fotoğrafta tam olarak okunmalı ve malların genel görünümünü de göstermelidir. Özellikle böyle bir olayda mallar üzerine takılmamış sahte markayı belirten etiketlerin ve üzerine sahte marka basılı olan malların fotoğraflaması kesinlikle yapılmalıdır. Çünkü kişi daha sonra kendisinin sahtecilik yapmadığı, elinde bulunan taklit malları başka bir yerden aldığı iddiası ile karşımıza çıkabilir. Bu iddiası ile sadece sahte mal alma verme işlemi yaptığı için o fiilden sorumlu olur. Marka taklidi yapma söz konusu olmayabilir. Bu yüzden fotoğraf ile delillendirme son derece önemli ve gereklidir. Tabiiyetiyle de bu işlem son derece iyi şekilde yapılmalıdır.
Başkasına ait tescilli markanın biçim, anlam itibari ile eşini kullanmak suçunun oluşması için, tescilli marka ile aynı veya benzer olan işaretin üretilmesi yetmez, bu işaretin mal yada ambalaj üzerine konulmuş olması da gerekir. İşaretin mal yada ambalaj üzerine ne şekilde konulmuş olduğunun her hangi bir önemi yoktur (Camcı, 2005). Fotoğraflama işleminde bu hususa dikkat edilmelidir. Sahte markanın mallar üzerine basılmış olduğu ve mallara basılmamış etiketlerin hep birlikte fotoğrafı çekilmelidir.
Bunun yanında sahteciliğin yapıldığı yerde bu işi yapmak için kullanılan her türlü alet ve makineler tespit edilmelidir.
Bütün bunlardan sonra şunu söyleyebiliriz ki; marka taklitçiliği konusunda delillendirme ve ispatlama;

i. polisin yaptığı tespitlerin yer aldığı tutanaklar
ii. tanıkların ifadeleri
iii. fotoğraflar
iv. el koyulan mallar
v. el koyulan aletler ve malları üretmeye yarayan vasıtalar
vi. numuneler

sayesinde yapılmaktadır.
Bu aşamadan sonra ele alacağımız sahteciliğe konu olan mallara el koyulması aşamasında da bir bakıma delillendirme ve ispatlama işlemi yapılacaktır. Çünkü mallara el konulması ve mallardan numune alınması o aşamada yapılacaktır. Doğal olarak el koyulan mallar ve numuneler de birer delil niteliğinde olacaktır.

2.3-El Koyma:

Polisin yaptığı arama işleminin amacı şahısları yakalamak yada suç eşyaların bulmaktır. Yapılan arama işleminden sonra da kişiler yakalanır ve suç eşyalarına el konulur. El koyma işleminin nasıl yapılacağı KHK madde-61 ’de “marka hakkı başvurusu veya marka korunmasından doğan haklara tecavüz dolayısıyla üretilmesi cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, gereç, cihaz, makine gibi vasıtaların zapt edilmesi ve el koyulması veya yok edilmesinde TCK ‘nın 36. maddesi hükmü ile CMK ‘nın ilgili hükümleri uygulanır “ şeklinde belirtmiştir. Yani el koyma genel hükümler çerçevesinde yapılacaktır.
El koyma işleminde polis ilk önce nelerin suça konu olduğuna karar vermelidir. Suçla ilgisi olmayan alet, makine veya diğer her hangi bir şeye işlem yapılmamalıdır. Nelere el koyulacağına karar verilmesinden sonra bu malların ve aletlerin tek tek tutanağa yazılması suretiyle işlem kayıt altına alınmalıdır. Örneğin kendi ürettiği kazak üzerine tescilli bir markayı koyarak üretim yapan bir yerde yapılan aramada; üretilen kazaklara, kazakları yapmaya yarayan iş aletlerine ve makinelere, etiketlerine, etiketleri yapmaya yarayan aletlere, bu malları taşımaya yarayan araçlara el koyulmalıdır. Suçla ilgili olan ve suça konu olan, suçun işlenmesine yarayan her şeye el koyulur. Daha sonra bu mallar tutanağa yazılmalıdır. Bu işleme çok dikkat edilmeli ve itina ile yapılmalıdır. Malların özellikleri, türü, kaç adet olduğu tek tek yazılmalıdır. Daha sonra malların kaybolma ihtimaline veya herhangi bir olumsuzluğa bu şekilde önlem alınmış olacaktır. Genel hükümler çerçevesinde el koyulan mallar adliye binalarında bulunan adli emanete teslim edilmektedir. Bu bağlamda el koyulan mallar adli emanete teslim edilmelidir. Fakat ülkemizin mevcut durumu çerçevesinde adli emanetler bu işlem için son derece yetersizdir. Bina ve kapasite olarak suç eşyalarına yer sağlayamamaktadır. Uygulamadaki en büyük sıkıntılardan biri de budur. Gerçi adli emanette fazlasıyla yer olsa da bu seferde malların olduğu yerden adli emanete taşınmasında sıkıntı yaşanacaktır. Bunun için marka taklitçiliğinde polis tarafından yediemin işlemi uygulanmaktadır.
Yediemin el koyulan malların adli emanet yerine, sanığın veya şüphelinin rıza gösterdiği üçüncü bir şahsa mahkeme sonuna kadar tutanak karşılığı emanet edilmesidir. Yani yediemin işlemi üçüncü şahıslara yapılmaktadır. Fakat el koyulan malların bulunduğu yerden üçüncü şahsın bulunduğu yere taşınmasında da zorluklar yaşanmaktadır. Bunu için uygulamada genellikle el koyulan mallar aramaya maruz kalan, sahteciliği yapan kişinin kendisine yediemin tutanağı ile mahkeme neticelenene kadar satmaması, devretmemesi ve yok etmemesi koşuluyla teslim edilmektedir. Ve bu işlem yediemin olarak anılmaktadır. Tabiiyetiyle yediemin üçüncü şahıslara yapılmalıdır. Uygulamada bu yönde büyük bir eksiklik vardır. Kişiye bu mallar teslim edilerek yediemin şartları hatırlatılıp bunlar bir tutanağa geçirilmektedir. Burada polis yediemin işlemini bilmediği için değil, ülkemizin mevcut olanakları çerçevesinde bu şekilde uygulama yapılmasını gerektirdiği için işlemi bu şekilde yapmakta ve yedieminin özüne aykırı olsa da bu yapılan yediemin olarak anılmaktadır.
Yediemin işleminden önce polis savcılığa göndermek üzere el koyduğu ürünlerden 2 adet numune almalıdır. Bu numunelerde dosyaya koyulmalı ve savcılık kanalı ile mahkemeye sevk ettirilmelidir. 2 adet numune alınarak gönderilmesi olanağı olmayan durumlarda ise malların aslı ve taklitlerinin renkli fotokopileri alınmalıdır. Hiç olmazsa çekilen fotoğraflarla birlikte mallar üzerindeki gerçek ve taklit etiketlerin renkli fotokopileri tahkikat evrakına konulmalıdır.

2.4-Cumhuriyet Savcılığına Sevk:

Bu işlemden sonra tahkikat evrakının savcılığa sevk işlemi gerçekleştirilmektedir. Polis genel olarak savcılığa sevk işlemini şüphelin durumuna göre iki şekilde yapmaktadır. Bunlar mevcutlu sevk ve ikmalen sevktir.
Mevcutlu sevk işleminde dosyada şüpheli olarak ismi geçen kişi veya kişiler de savcılığa dosyayla beraber aynı anda polis nezaretinde gönderilir. İkmalen sevk işleminde ise şüpheli veya şüpheliler dosya ile birlikte aynı anda gönderilmez sadece soruşturma dosyası savcılığa gönderilir. Daha sonra savcılıktan veya mahkemeden çıkan karara göre tutuklama işlemi gerekiyorsa yapılır. İşte marka taklitçiliği suçu takibi şikayete bağlı suçlar arasında sayıldığı için savcılık genellikle bu tür suçların dosyasını ikmalen istemektedir. Poliste bu soruşturmalarda dosyayı savcılığa ikmalen göndermektedir. Esasında burada önemli olan tutuklama işleminin yapılması için gerekli şüphe ve nedenlerin var olmamasından dolayı kişiler göz altına alınmamaktadır. Ve bu nedenle sevk işlemi ikmalen yapılmaktadır.
Takibat evrakının cumhuriyet savcılığına sevkinde dosyanın yanında aynı zamanda el koyulan 2 adet numunede gönderilir. Savcı daha sonra alınan numuneler ve takibat evrakı ile oluşan kanaatine göre tetkik ettiği dosya hakkında dava açıp açmayacağına karar verir. Eğer kamu davasının açılmasına lüzum görürse davayı açar.
Burada polis açısından önemli olan bir konuda soruşturma neticesinde kim veya kimlerin şüpheli olarak tanımlanacağıdır. Bu açıdan ortada bulunan suç tam anlamıyla tanımlanmalıdır. Ve yasaya göre suç olarak tanımlanan her fiili işleyen kişiler belirlenmelidir. Örneğin elindeki taklit malı nereden aldığını veya nasıl sağladığını saklamak fiili gibi özel suçlarda belirlenmeli ve ona göre şüpheli olanlara suç isnadı gerçekleştirilip sevk işlemi yapılmalıdır.
Bundan sonra cumhuriyet savcısı dava açılıp açılmayacağına karar verecek ve mahkeme aşamasına geçilecektir.

2.5-Mahkeme Aşaması

Ceza muhakemesinin sonu olarak mahkeme aşamasında hakim kararını verecek ve suç ispatlanırsa KHK madde-61/a ‘da belirtilen bir cezalardan uygun olanını sanık veya sanıklara verecektir. Burada genellikle hakimler marka hakkına tecavüz durumunun tespitini bilirkişi vasıtası ile yaptırmaktadırlar. Mahkeme aşamasında polis etkin ve yoğun olarak görev almadığı için mahkeme aşaması ayrıntılı şekilde incelenmeyecektir. Ancak marka taklitçiliği suçlarının mahkeme aşamasında da; bir suç için birçok yaptırımın öngörülmesi, soruşturma evrakının savcılıkta bekletilmesi, bir kanunun çeşitli usul hükümlerine tabi olması, hem kast hem taksirle işlenebilen suç olması ve KHK ‘deki müsadere konusundaki maddelerdeki sıkıntılar gibi nedenlerle çeşitli sorunlar yaşanmaktadır.

IV. OGANİZE SUÇ, TERÖR ve FİKRE MÜLKİYETE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR

1.Fikri Mülkiyete Karşı İşlenen Suçlar
Hak sahibinin rızası dışında eserinin, buluşunun veya herhangi bir fikri mülkiyetinin kopyalanması, çoğaltılması, satışa sunulması, sahteciliğinin ve korsancılığının yapılması fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar olarak nitelendirilebilir. Bu suçlar arasına marka sahteciliği, patent hakkının ihlali, izinsiz eser çoğaltma gibi suçlar girmektedir.
Bu tür suçları bin nevi hırsızlık olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak hırsızlığa konu olan mal maddi iken bu tür suçlarda ise fikri bir mülkiyet vardır. Bunun yanında fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar suç faillerinin kolay para kazanma hırsını perçinlemektedir. Kolay para kazanma yollarını arayan kişiler zamanla yasal yollardan bunu yapamayacaklarını anladıklarında yasal olmayan yollara başvurmaktadırlar. Yasal olmayan yollar için ise suç faillerinin karşısına birden fazla seçenek çıkmakta ve bu seçenekler arasından en risksiz ve en karlı olanı seçme durumuna gitmektedirler.
Yasal olmayan para kazanma yolları düşünüldüğünde karşımıza bir çok suç türü çıkmaktadır. Hırsızlık bunun en basiti iken; uyuşturucu ticareti, haraç toplama, mafiosi örgütlerle beraber çeşitli suçlar işleme ise zor ve riskli seçenekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çağımızın sanayi çağından bilgi çağına doğru ilerlediği ve hatta bilgi çağının içinde olduğumuz şu günlerde fikri mülkiyet kavramı daha çok genişlemekte ve büyük bir alana yayılmaktadır. Bu durumda da fikri mülkiyete olan tehdit artmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yasal olmayan kolay para kazanma yollarından en risksiz ve en kolay olanı olarak da çağımızda yaygın olan mülkiyet türünden fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar göze çarpmaktadır. Risksiz olmasızın nedenleri arasında ise şunlar yer almaktadır;
-Öncelikle fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar kolluk birimleri ve adli makamlarca basit suç türleri arasında görülmekte ve soruşturulmasında ve kovuşturulmasında gerekli özen gösterilmemektedir.
-Fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda verilen cezalar ve yaptırımlar çok az ve etkisizdir. Bu durum sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de böyledir. Suç failine aynı karı sağlamasına rağmen fikri mülkiyete karşı işlenen suçlara verilen ceza; uyuşturucu suçuna verilen cezadan çok çok azdır.
-Genellikle fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar takibi şikayete bağlı olduğu için soruşturulması bir şarta bağlanmış durumdadır.
-Fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda suç faili suçu daha rahat işleyebilmekte; özelliklede gelişen teknoloji ile sahtecilik ve korsancılık daha rahat yapılabilmektedir. Örneğin hırsızlık suçu işleyecek olan kimsenin bir işyerine veya eve girmesi yada kapkaç suretiyle hırsızlık yapmasında karşılaşacağı zorluk ile elinde bulunan mallara sahte marka basıp malların fiyatını artırarak satması durumunda karşılaşacağı zorluk ve yakalanma riski aynı oranda olmayacaktır.
İşte bu gibi nedenlerle fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar daha az riskli ve aynı zamanda daha çok karlıdır. Hatta bir tahmine göre sahte mal trafiği ve satışından elde edilen kar uyuşturucu satış ve trafiğinden edilene eşittir. Öyle ki 1 euro yatırımdan 10 euro ciro elde edilmektedir. Başka bir tahminde ise kaçak ve korsan mal ticareti uyuşturucudan daha karlıdır. 1 kg kaçak cd 1 kg hint kenevirinden daha değerlidir. 1 kg cd 3000 euro iken hint keneviri 1000 eorudur. Aynı kaynağa göre bir bilgisayar oyunu 0,20 euroya mal olup 45 euro ya satılırken hint keneviri 1,52 euro ya mal olup 12 euro ya satılır.
Bunun için fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar çağımızın suçudur ve hızla yayılmaktadır.
2.Organize Suç ve Fikri Mülkiyet e Karışı İşlenen Suçlar
Fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar kolluk güçleri ve adli makamlarca bugüne kadar hep adi ve basit bir suç türü olarak ele alınmış ve o şekilde işlem yapılmıştır. Ancak fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda bulunan kazanç ve risksiz ortam kişileri bu suç alanına itmiş ve suçlular daha bu tür suçları işlemeye başlamıştır. Bu alandaki suçlu sayısının artması ile birlikte de fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar nitelik kazanmış ve örgütlü olarak işlenmeye başlamıştır.
Fikri mülkiyete karşı işlenen suçların geneli takibi şikayete bağlı suçlardır. İlgili birimler soruşturmaya başlamak için şikayet şartını aramakta ve bu şikayet gerçekleşmeden işlem yapılmamaktadır. Fakat artık bu suç içinde yer alan kişiler suçu organize şekilde işlemektedirler. Ve genelliklede suç işleme amacıyla bir araya gelerek teşekkül oluşturmaktadırlar. Kolluk birimlerinin fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda bilgisizliği ve deneyimsizliği ile birlikte bu tür suçlar organize şekilde işleniyor olsa dahi şikayet şartı aranmaktadır. Oysaki örneğin marka sahteciliği suçu takibi şikayete bağlı bir suç olmasına rağmen organize şekilde bu suçun işlenmesi durumunda ise ortada ikinci bir suç vardır ki o da teşekkül oluşturma suçudur. Yani organize şekilde işlenen suçlar takibi şikayete bağlı olsa dahi varlığı bizatihi suç oluşturan bir suç teşekkülü hakkında soruşturma başlatmak ise kesinlikle şikayete gerek duyulmadan yapılmalıdır. Çünkü failler işledikleri takibi şikayete bağlı bir suç olan fikri mülkiyete karşı işlenen suçlardan ayrı olarak resen soruşturulması gereken ayrı bir suç olan teşekkül oluşturma suçunu işlemiş durumdadırlar.
Organize suç; genel olarak üç veya daha fazla kişinin yasadışı yollarla haksız menfaat elde etmek amacıyla, elemanları arasında hiyerarşik bir yapı ve iş bölümü bulunan, kendilerine özgü yaptırım sistemi olan bireylerin işledikleri eylem ve davranışlara denmektedir (Gökçegöz, 2003:109). Bu bağlamda organize suç niteliği taşıyan gurupların varlığı zaten bir suçtur ve soruşturulmaların direkt olarak başlanmalıdır.
Fikri mülkiyete karşı işlenen suçları organize olarak işleyen guruplar daha çok hemşiricilik tipi bir yapılanma gösterirler. Örgüt elemanları genellikle aynı bölgenin, aynı şehrin veya muhitin insanlarıdır ve birbirlerine hemşericilik bağı ile bağlıdırlar. Özellikle göç yolu ile İstanbul,Ankara gibi büyük şehirlere gelen kişiler burada iş bulma amacı ile hemşerilerinin yanına gitmekte ve onların göstermiş olduğu yoldan giderek iş yapmaktadırlar. Geldiklerinde devamlı ve sürekli bir iş bulma imkanı olmadığı için işportacılık, tezgahcılık ve seyyar satıcılık gibi işlerle uğraşmaktadırlar. Bu yolla kazanacakları para ise sınırlı olmakta ve kazançlarının daha iyi olması için arayış içine girmektedirler. Bu nedenle de daha çok tezgahlarında korsan ve sahte ürünler satmaktadırlar. Bu işlem için ise sahte ve korsan ürün üreten yerler ile ilişkiye girmekte ve bu üretim yapan yerlerde belirli bölgelerde bulunmaktadır.
İstanbul’da sahte marka ile üretilen tekstil ürünleri daha çok Merter ’de, yine sahte olarak üretilen deri ürünler daha çok Zeytinburnu gibi ilçelerde bulunmaktadır. Korsan cd, film ve müzik piyasası ise Avrupa yakasında daha çok Eminönü (Tahtakale) Anadolu yakasında ise Kadıköy’de bulunan bazı iş hanlarında oluşmaktadır.
Bu yerlere gelen seyyar satıcı ve işportacılar yine kendi hemşerileri ile görüşerek sahte ve korsan malları almakta ve satışını yapmaktadırlar. Bunun dışında özellikle kış aylarında özellikle güneydoğu bölgesinden işi olmayan gençleri ve erkeleri İstanbul’a getiren organize suç örgütleri bu kişilere sahte ve korsan mal sattırmaktadırlar. Belirli bir bölgeyi parselleyen bu tip organize örgütler o bölgede kendi adamlarına tezgah açarak satış yapmalarını sağlamakta ve tezgah başına da belirli bir pay almaktadırlar. Bu tip yapılanmalar bize daha çok mafya tipi oluşumları hatırlatmaktadır. Artık bu tür suçlarda mafya kontrolüne girmek üzeredir. Bunun için bu tür suçların soruşturulmasına daha fazla özen gösterilmelidir.
Sahte ve korsan malların satımı ve dağıtımı bu şekilde tezgahlarda ve seyyar satıcılar aracılığı ile yapılsa da artık gitgide iş yerleri de bu malları satmaya ve üretmeye başlamıştır. İstanbul’da bazı iş yerlerinde özellikle bilgisayar parçası satıyor görüntüsü altında korsan cd, müzik ve filmler basılmakta ve aynı iş yerlerinde satışa sunulmaktadır.

3.Terörün Finansal Kaynakları ve Fikri Mülkiyete Karşı İşlenen Suçlar

Terörün insan, ideoloji, destek ve finansal kaynak olmak üzere bazı unsurları vardır. Bu unsurların hepsi vazgeçilmezdir. Ancak en önemlisi ise finansal kaynaktır. Çünkü terör örgütlerinin ayakta durabilmesi için mutlaka finansal kaynakları olması gerekmektedir. Bunu ise kimi zaman örgütün üyeleri kimi zaman ise sempatizanları yapmaktadır. Eğer bir örgütün finansal kaynakları kesilebilirse o örgüt çökertilebilecektir.
Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslar arası Sözleşmeye göre (m. 2) terörizmin başlıca amacı, “bir topluluğun gözünü korkutmak veya bir hükümeti veya uluslar arası örgütü bir şey yapmaya veya yapmamaya zorlamaktır”. Bu faaliyetlerin nihai amaçlarının farklı olduğu kabul edilse de, ortak olan husus terör örgütlerinin amaçlarına ulaşmak için mali desteğe ihtiyaç duymalarıdır. Bu nedenle başarılı bir terör örgütü, herhangi başka bir suç örgütü gibi etkili bir mali altyapı kuran ve sürdüren bir örgüttür. Bunun için örgüt, fon kaynakları araştırmak, bu fonların gizlenmesi için yöntemler geliştirmek, bu şekilde fonların terör faaliyetleri için ihtiyaç duyulan malzeme ve diğer lojistik maddelerin temininde kullanılabilmesini sağlamak için bir yol bulmak zorundadır (masak,gov.tr).
Terör örgütlerinin başlıca finans kaynakları arasında şunları saymak mümkündür;
1.Gasp, Hırsızlık
2.Aidat ve Bağışlar
3. Fidye
4. Haraç Toplama
5. Örgütsel Yayınlardan Elde Edilen Gelirler
6. Kurban Derileri
7. Ticari Faaliyetler
8. Sahtecilik
9. İnsan Kaçakçılığı
10. Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı
11. Yandaş Devlet Yardımları
Bu sayılanlar arasında beklide en önemli kaynak uyuşturucu ticareti ve yandaş devlet yardımlarıdır. Bugün uyuşturucu madde ticaretinden daha büyük mali kaynak sağlayan başka bir kaçakçılık söz konusu değildir.
Yandaş devlet yardımı ise genellikle ayni,nakdi,barınma,göz yumma,eğitim yolları ile olmaktadır. Terör örgütlerine bazı devletler kendi çıkarları doğrultusunda yardım etmektedirler. Bunu da ya topraklarında örgüt militanlarını barındırma ya ayni olarak para yardımı ya silah yardımı yada siyasal arenada destek ile yapmaktadırlar. Örneğin Yeni Demokrasi Partisi milletvekili Mihalis GALENİENOS bir gurup milletvekili ile Beka Vadisinde Abdullah Öcalan ile Atina’nın Türkiye’yi parçalamak için PKK’ya nasıl yardım edeceğini konusunu görüşmüştür.
Ancak son zamanlarda terör örgütleri artık bu geleneksel finans kaynaklarının yerine yeni yöntemler arayışı içine girmişlerdir. Çünkü yukarıda sayılan yollar hem son derece riskli ve örgüt faaliyetlerinin izlenmesi ve tespit edilmesi açısından terör örgütleri için sakıncalı yollardır. Bunun yerine artık terör örgütleri doğrudan uğraşmasalar dahi dolaylı olarak fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar arasında yer almakta ve bu tür suçları bir kazanç kapısı olarak görmektedirler. Korsan cd, marka sahteciliği, korsan kitap, patent ihlalleri suçları fikri mülkiyet suçları arasında yer alan ve terör örgütlerine finans kaynağı teşkil eden en önemli suçlar arasındadır.
Örgütler doğrudan militanlarının bu tür suçları işleyerek örgüte finans sağlama yoluna gitmeseler dahi; örgüt sempatizanları bu tür suçları işleyerek örgüte kazanç sağlamaktadırlar. Sempatizanlarda doğrudan bu suçları işlerken basımı ve üretimim işi ile uğraşmasalar dahi; dağıtımı ve satımı yolu ile bu suçları işlerler. Zaten fikri mülkiyet suçlarının kazancı kişi malı kendisi üretmese dahi sadece satımı ve dağıtımı ile uğraşması ile birlikte büyük miktarda paralar kazanabilecektir. Terör örgütlerinin finans sağlama amacı ile fikri mülkiyete karşı suç işlemelerine birkaç spesifik örnek verecek olursak;
PKK terör örgütü;
PKK terör örgütü uyuşturucu kaçakçılığından insan ticaretine, gasp ve hırsızlıktan haraç toplamaya kadar bir çok suç işleyerek kendisine finans sağlamaktadır. Doğrudan PKK militanları bu suçları işleyerek para elde etmektedirler. Fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda ise militanlar değil genellikle sempatizanlar bu suçu işlemekte ve bağış yolu ile kazançlarını örgüte aktarmaktadırlar. Özellikle güneydoğu bölgesinden büyük şehirlere göç yolu ile gelen bazı PKK sempatizanları metropol şehrin sahibi olduğu büyük pazarlara girerek burada korsancılık ve sahtecilik yolu ile bu suçları işlemektedirler. Çünkü büyük şehirlerde ucuz mala rağbet daha fazla ve talep daha çoktur. Bunu fırsat bilen bu sempatizanlar da gerek sahte mal basım, dağıtım ve satım gerekse ülkeye kaçak mal sokma yolu ile fikri mülkiyete karşı suç işlerler.
Özellikle büyük illerdeki korsan yayın ve sahte mal pazarları bu örgütün sempatizanları elindedir. Sahte mal basımını ve üretimini belirli ve sınırlı sayıda kişiler yapar. Diğer örgüt sempatizanları bu kişileri tanır ve her zaman bu kişilerden mal alarak dağıtım ve satım işini yürütürler. Dağıtım ve satım işini ise genellikle işportacılık yolu ile merkezi yerlerde yaparlar. Bunun dışında eğer bu dağıtımda polis veya zabıta baskını gibi herhangi bir olayla karşılaşılır ve aralarından birisinin mallarına el konulursa; diğer arkadaşları hemen yardım ederek kişiye bir anapara oluşturur ve işe devamını sağlarlar.
Basım üretim işlemi ise iş yeri görünümünde olan yerlerden daha çok olarak genellikle kaldıkları evlerde yapmaktadırlar. Bu yolla suçun takibi daha çok zorlaşmakta ve delillendirilmesi ve ispatlanmasında güçlük çekilmektedir.
Bugüne kadar direkt olarak bir PKK üyesi bu tür suçu işlerken yakalanmasa dahi; bu suç ile doğrudan örgüt kazanç elde eder. PKK terör örgütü ile fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar arasında bağlantının kesin hatları ile kurulamamasının nedeni ise; bu suçu daha çok örgüt sempatizanlarının işlemesi ve kazancı örgüte aktarmasıdır. Burada ise sempatizan ile örgüt arasındaki bağlantı kurulamadığı için fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar ile örgüt arasındaki bağlantı da doğrudan kurulamamaktadır. Sempatizan yakalansa dahi örgütle bağlantısı bilinmediği ve kurulamadığı için bu suç ferdi olarak işlenen basit bir suç olarak algılanıp ona göre işlem yürütülmektedir.

El-Kaide;
Genel olarak, El-kaide ve ona bağlı guruplar sempatizanların kazandığı paralardan faydalanır. Bu hem yasal hem de yasadışı faaliyetlerden kaynaklanabilir. Bir tahmine göre 10 yılı aşkın bir sürede el kaide her yıl ortalama 30-50 milyon $ olmak üzere 300-500 milyon $ ele geçirmişlerdir. Aynı kaynağın başka bir ifadesine göre bu gelirin %10 ‘u operasyonlara harcanırken %90 ‘ı örgütün altyapısını sağlamlaştırmak ve diğer bölgelerde bağlı guruplar aracılığı ile nüfuzu artırmak için kullanıldı. Gelirin büyük bir bölümü Afganistan ve Sudan da örgütün korunmasını ve faaliyetlerine devamının sağlamak için harcandı.
Bir kaçakçılık raporuna göre el kaideye yardımcı bağlantılar vardır. Dubai’den Danimarka’ya giden bir gemiye sahte mallar yüklenmesi sırasında yapılan arama göstermektedir ki; kaçak mallar üzerinden el kaide dolaylı olarak finanse eldilmektedir. Danimarkalı gümrükçüler içinde şampuan,krem,kolonya ve parfüm bulunan bir konteynır ele geçirdiler. Kaçak malları gönderen şahıs sadık bir el kaide üyesiydi. Danimarka, ABD ve İngiltere istihbarat birimleri ortaklaşa uluslar arası bir araştırma yaptılar. Kaçakçılıktan elde edilen gelirin doğrudan el kaideye gittiğini ya da sadece bir kısmının havale edildiğini kestirmek çok zor. Genel olarak, fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarla ele geçirilen gelir zekat yoluyla dolaylı olarak el kaideye gelir. Her ne kadar doğası gereği nakit para verme şeklinde olsa da gelirlerin kaynağının ispatı çok zor olmaktadır.
Hizbullah;
İnterpol Güney Amerika’da terörist kazancı ve fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarla ilişkili faaliyetlerle alakalı üç dosyadan haberdardır. Bu dosyalar hizbullaha geliri nakleden Lübnanlılarla alakalıdır. Tıpkı Avrupa’daki aşırı köktenci guruplarda olduğu gibi ; bunlarda da gelirler Hizbullahın yürüttüğü organizasyonlar eliyle dolaylı olarak ele geçmektedir. İnterpol’ün bilgilerine göre bu kişiler kaçak malların fabrikasyon ve imalatıyla değil, satım ve dağıtımıyla alakalıdırlar. İmalat ve fabrikasyon daha çok organize suç örgütleri tarafından yapılmaktadır. Üç örnek bunu açıklayacaktır;
Fikri mülkiyete karşı işlenen suçlardan elde edilen gelir şu şekilde hizbullaha ulaşmaktadır; Avrupa’da üretilen mallar Hizbullaha sempati duyan bir gurup Lübnanlı tarafından Güney Amerika’daki bir serbest ticaret bölgesine gönderilir. Çoğunlukla Ortadoğu kökenli militan ve sempatizanların oluşturduğu ağ ile satışın yapılacağı 3 ülkeye bu mallar kaçırılır.(Böylece ithal edilmesi engellenir.) Bilinmeyen miktardaki para buralardan kazanılır ve Hizbullaha gönderilir.
Şubat 2000 ‘de Hizbullaha para sağlayan ve korsan iş yapan bir kişi tutuklanmıştır. Hizbullah bağlantılı bir organizasyona gelir sağlamak için bu şahıs kaçak müzik CD’leri,Sega,Sony ve Nintendooyun diskleri satmıştır. Ele geçirilen disklerde terörist saldırıları ve intihar bombacılarının kısa görüntü ve videoları da vardır. Diskler hizbullaha gelir bulmak amacıyla kullanılmıştır. İnterpol bu filmlerin kayıtlarına sahiptir. Bu şahıs ise şuanda kaçaktır.
Diğer bir tutuklama ise 2002 haziranda Foz do İguazu ‘da hizbullahla bağları olan bir kişinin tutuklanmasıdır. Ki önceden de 2001 ekiminde tutuklanmış ve kaçmıştır. Şahıs haraç toplama,dağıtma ve gelirin aşırı örgütlere havalesinden aranmaktaydı.İnterpol dosyaları bu şahsın fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar ile alakalı durumun belirtmemektedir. fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarla bağlantıları daha çok açık kaynaklarda yer almıştır. ( İnterpol kaydında resmen olmasa da, açık kaynaklarda bir çok kez fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar ilişkili faaliyetleri olduğu mevcuttur.) Kolluk kuvvetleri çoğu Lübnan’da Hizbullah bağlantılı örgütlerin; bireylerine katkılarından dolayı yazdığı sayısız mektubunu ele geçirmiştir.

4.Organize Örgütler Tarafından ve Terörün Finansal Kaynağı Olarak İşlenen Fikri Mülkiyet Suçlarının Soruşturulması ve Delillendirilmesi ile İspatlanması

Organize suç örgütleri ve terör örgütleri eylemlerini gizlilik içerisinde yapmaktadırlar. Bu gizlilik içerisinde ise polis suçu bulma ve aydınlatmakla görevlidir. Böyle gizli bir yapılanmayı ise çözmek hiçte kolay değildir. Bunun için polis bu tür yapılanmalara karşı geleneksel soruşturma yöntemleri olan arama,el koyma, durdurma, ifade alma gibi işlemlerle mücadele verememekte; bunların yerine ise gizli suçla mücadele yöntemlerini kullanmaktadır.
Gizli suçla mücadele yöntemleri polis olduğu bilinmeyen kişilerce yani gizlice yapılmaktadır. Polis direkt olarak suçlunun karşısına çıkmamakta ve suçlu kendisi ile ilgili olarak herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığını bilmemektedir. Geleneksel soruşturma yöntemlerinde (arama, durdurma,kimlik sorma gibi işlemlerde) suçlu polisle doğrudan muhatap olmaktadır. Gizli suçla mücadele yöntemlerinde ise tamamen gizlilik esastır. Gizli suçla mücadele yöntemleri şunları içerir;
1.Fiziki Takip; kişilerin evlerinin, işyerlerinin, kendilerinin ve umuma açık yerlerdeki hareketlerinin izlenmesidir.
2.Elektronik Takip; kişilerin evlerindeki,iş yerlerindeki veya umuma açık yerlerdeki tüm hareketlerinin elektronik araçlar yardımı ile izlenmesidir.
3.İletişimin Dinlenmesi ve Tespiti; suç şüphesi altında bulunan kişilerin haberleşmelerinin dinlenmesi ve tespit edilmesidir.
4.Gizli Görevli veya Bilgi Kaynağı Kullanılması; Örgüt içinde bulunan veya örgütle yakın ilişki içinde bulunan kişilerin polis birimlerini bilgilendirmesi için bu kişilerden sürekli ve düzenli bilgi alınması bilgi kaynağı kullanma, herhangi bir kamu görevlisinin bilgi toplama amacı ile hedef gurup içine girerek faaliyette bulunması ise gizli görevli kullanmadır.
5.Bilgisayar Yardımı Kayıt ve Verilerin İncelenmesi; bilgi depolayan ve koruyan sistemlerde bulunan bilgilerin incelenmesidir.
Polis geleneksel soruşturma yöntemleri ile olayı çözemeyeceğini anladığı durumda gerekli kanuni şartlar oluşmuş ise bu sayılan yöntemlere başvurur ve olayı aydınlatmaya çalışır.
Fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar ferdi, basit ve adi bur suç türü olarak görüldüğünden ötürü bugüne kadar bu tür suçlar için bu yöntemler kullanılmış değildir. Oysaki fikri mülkiyete karşı işlenen suçlar artık organize bir boyut kazanmış ve hatta terör örgütlerinin finans kaynağı haline gelmiştir.
Delillendirme ve ispatlama aşamasında fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda geleneksel olarak şikayet üzerine polis harekete geçerek işlem yapmakta ve delillendirmesi marka sahteciliği kısmında anlatıldığı gibi son derece rahat yapılmaktaydı. Ancak özellikle gelişen teknoloji ile fikri mülkiyete karşı işlenen suçlarda nitelik kazanmıştır. Bunun için bu tür suçların delillendirilmesinde de gizli suçla mücadele yöntemlerine gerek duyulur hale gelmiştir. Çünkü organize bir hal alan bu tür suçların organize olduğunun ortaya çıkarılması için geleneksel soruşturma yöntemleri ile delillendirme ve ispatlama son derece zor olacaktır.
Organize halde bulunan bir gurubun çökertilmesi için kişiler arası konuşmalar, bazen kişilerin yaptıkları hareketlerin özel alanlarında olması gibi nedenlerden dolayı tespiti ve kayıt altına alınması gerekecektir. Örneğin son zamanlarda korsan ürün satan ve üreten kişiler şöyle bir yol izlemektedirler; kişi korsan cd satıyorsa büyük bir karton üzerine elinde hangi tür cd varsa onun resimlerini koymakta ve daha sonra bir müşteri gelirse ayrı bir yerden, tezgaha uzak olarak bulundurduğu bir çantadan korsan cdyi getirmekte ve böylece elinde mallarla yakalanmaktan kurtulmaktadır. Bu yolla işlenen bir suçta suçun delillendirilmesi için kişinin yaptığı fiilin kaydı gerekebilir. Bu nedenle de kışkırtıcı ajan kullanma gibi (polisin alıcı kılığında suç failine gidip korsan mal alması) gizli suçla mücadele yöntemleri gerekebilir.
Teknolojinin gelişmesi ile fikri mülkiyete karşı işlenen suçların nitelik kazanması ile beraber bu tür suçların delillendirilmesinde ve ispatlanmasında artık poliste teknolojiyi kullanmalı ve gizli suçla mücadele yöntemlerini bu tür suçlar içinde etkin biçimde kullanmalıdır.
Türk Polis Teşkilatı ’da marka taklitçiliğinin organize bir boyut kazanması ile, bu tür suçlarla özel olarak ilgilenen Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ve bu dairenin illerdeki uzantısı olan Şube Müdürlükleri vasıtasıyla mücadele etmektedir. Özel statülü illerde Mali Şube Müdürlüğü-Sahtecilik Bürosu, diğer illerde ise Mali Büro ‘lar da yer alan Sahtecilik Masası ekipleri etkin şekilde bu suçla mücadele etmektedir.

SONUÇ

Yapmış olduğumuz çalışma ile marka taklitçiliği suçunun ne olduğunu ve polisin bu suçun soruşturulmasında hangi görevleri üstlendiğini açıklamaya çalıştık. Takibi şikayete bağlı bir suç olmasına rağmen marka taklitçiliği suçu marka sahibi kişiye verdiği zarardan daha öte bir şekilde ülke ekonomisi ve devletin kalkınması ile ülke güvenliğine zarar vermektedir.
Bu bağlamda markanın benzer olarak kullanılmasında şikayet aranması yerinde bir uygulama olmasına karşın, birebir taklitte yani markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kullanılmasında ise şikayet aranmaması ile uygulama daha fazla hızlanacak, suçla mücadele etkin şekilde ve daha rahat biçimde uygulanacak ve polis bu suçu işleyenlere gerekli müdahaleyi anında yapabilecektir. Bu yönde yasal düzenleme gerekli ve mecburidir. Çünkü marka taklitçiliği suçunun boyutu marka hakkı tecavüze uğrayan şirketlerin baş edemeyecekleri kadar büyük ve tehlikelidir.
Her sokak başının ve her kurulan pazar yerinin taklit ürünlerle dolu bir şekilde olmasına rağmen polise bu konuda sınırlı sayıda ihbar ve şikayet gelmektedir. Özellikle bu konuda halkın bilinçlendirilerek ihbar müessesinin daha etkin şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
Bunun yanında gelişen ve tek pazar haline gelen dünya ile suçların bölgesel olmaktan çıkarak uluslar arası bir boyut kazanması ve bu uluslar arası boyuttaki organize suçların hem bu işi yapan kişilere kazanç sağladığı hem de terör örgütlerinin bu tür suçlar yoluyla kendilerine finans kaynağı yarattığını göz önüne alarak, marka taklitçiliğinin artık bireysel ve basit bir suç olmaktan daha öte bir şekilde organize biçimde işlenen ve terör örgütlerinin bir kazanç kapısı olarak gördüğü bir suç türü olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda gerek üreticiler,gerek tüketiciler ve gerekse emniyet teşkilatı marka taklitçiliğinin vardığı bu boyutun önüne geçilmesi amacıyla kendi üzerine düşeni yapmalı ve toplum bu konuda bilinçlendirilmelidir.

Kaynaklar

ALCAN,Emre ; Marka ve Marka Hakkının Korunması www.hukucu.com (Erişim Tarihi 16.02.2005)

ARKAN, Sabih ;Ticari İşletme Hukuku s.258 Ankara 2004

ATEŞ, Mustafa ; Fikir ve Sanat Eserleri Üzerlerindeki Hakların Kapsamı ve Sınırlandırılması, s. 93 , Seçkin Yayıncılık Ankara 2003

CAMCI, Ömer ; Endüstriyel Tasarım Davaları s. 19 Ankara 2000

CAMCI, Gülnur ; Marka Hakkı ve Korunması Makalesi www.hukukcu.com 2005

CANKAT, Filiz ; Tanınmış Marka Olmak İçin İşte Fırsat , http://www.patentofisim.com/e_bulten/SUBAT/makale.htm (Erişim Tarihi 05.03.2005)

EKNAPP, Duane ; Marka aklı ,Mediacat kitapları, Ankara 2000

GÖKÇEGÖZ, Fazlı; Organize Suç Kavramı,Terör Suçları ile Bağlantısı ve Etkin Mücadele Yöntemleri; edit; Aytekin GELERİ, Hasan Hüseyin ÇEVİK ; Organize Sularla Mücadele ve polis s.109 Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003

IŞIKTAÇ,Muhip Şeyda ; Fikri Haklar Üzerine Bir İnceleme,01.03.2004 www.hukuk.gen.tr (Erişim Tarihi 06.06.2005)

http://www.fikrimulkiyet.com/mnudata/fmcesit.html (Erişim tarihi 04.06.2005)
http//www.hurriyetim.com.tr Ali DAĞLAR ’ın yazısı 15 Ocak 2001
http://www.izmirbarosu.org.tr/bulten/130_01.htm (Erişim Tarihi 16.11.2004)
http://www.masak.gov.tr (Erişim Tarihi 21.02.2005)

KAYGISIZ, Mustafa; Adli Bilimler s. 54 Polis Akademisi yayınları, Ankara 2004

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Marka Hukuku Bursa 2002 (Bu çalışma Uluslar arası Patent Birliği Marka Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.)

MERAN,Necati; Marka Hakları ve Korunması s.65 Ankara 2004

ÖZDEMİR, Basri ; Polis Taktikleri s. 12 Polis Akademisi Yayınları, 2001

TEKİNALP, Ünal; Fikri Mülkiyet Hukuku s. 458 İstanbul 1999

BilirkisiRaporlari.com da yayınlanmakta olan bu makale 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında korunmaktadır. İzinsiz kopyalanması yasaktır.