Tam Yargı Davası (Tazminat ve Alacak Davaları)
İdari yargıda davalar temelde iki ayrı türe ayrılır: tam yargı davaları ve iptal davaları. Tam yargı davası, idari işlem ya da eylem nedeni ile hakları ihlal edilenler tarafından idareye karşı açılan bir dava türüdür. Bu tür adli yargıdaki tazminat ve alacak davaları ile benzerlik gösterir. Tam yargı davası açılabilmesi için idarenin eylem ya da işlemi ile oluşan zarar arasında bir illiyet bağı olmalıdır.
Tam yargı davasının bir idari işlemden doğan zararın tazmini amacıyla açılması durumunda dava, iptal davası ile birlikte açılabileceği gibi iptal davasının kesinleşmesinin ardından da açılabilir.
Tam Yargı Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Bu dava türünde görevli mahkeme, aksi özel kanunlar ile belirtilmiş olmadıkça idare mahkemeleridir. Danıştay Kanunu’nun 24 sayılı maddesinde yer alan düzenlemeye göre, bu maddede belirtilen davalar, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülür.
İdari sözleşmeden kaynaklanan tam yargı davaları dava konusu sözleşmeyi gerçekleştiren merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesinde görülür.
İdari Yargılama Usulü Kanunu madde’36’da diğer tam yargı davalarındaki yetkili mahkemeler şu şekilde düzenlenmiştir:
Zarara neden olan idari uyuşmazlığı çözümlemeye yetkili idare mahkemesi; eğer zarar idarenin herhangi bir eylemi nedeniyle doğmuşsa, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yerdeki idare mahkemesidir. Bunun dışında kalan durumlarda yetkili mahkeme davacının ikametgahı yer mahkemesidir.
Tam Yargı Davasında Dava Açma Süresi
Tam yargı davasının açılabilmesi için kanunda belirlenmiş genel dava açma süresi, idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren idare mahkemelerinde 60, vergi mahkemelerinde ise 30 gündür. İdari işlemin niteliğine göre farklı kanunlarda farklı süreler de belirlenmiştir. Bu durumlarda özel dava açma süresine uygun hareket edilmesi gerekir.
Tam Yargı Davasının Koşulları
Bir Hakkın İhlal Edilmiş Olması
Tam yargı davası açılıp bir tazminat veya alacak talep edilebilmesi için idari eylem veya işlem nedeni ile bir hakkın ihlal edilmiş olması gerekir. Bu ihlalin varlığı mahkemece değerlendirilecek ve buna göre dava sonuçlanacaktır.
İdareye Başvuru Zorunluluğu
İdarenin eylem veya işlemleri nedeni ile bir hakkı ihlal edilen kişinin tam yargı davası açmadan önce idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemesi gerekir. Kanun koyucu bu konuda bir süre kısıtlaması koymuştur. Buna göre idarenin eylem veya işleminden haberdar olduğu tarihten itibaren 1 yıl ve her hâlükârda eylemin gerçekleştiriliş tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde kişi idareye başvurmalıdır.
İdareye yapılan başvuru sonucunda;
- Kişinin isteği idare tarafından kısmen ya da tamamen reddedilirse, ret konusundaki işlemin tebliğini izleyen günden,
- Kişiye olumlu veya olumsuz 60 gün içerisinde herhangi bir cevap verilmezse bu sürenin bitiş tarihinden itibaren dava açma süresi içerisinde dava açabilir.
Ancak eğer tam yargı davası yanlış yargı kolunda açılmış ve görev yönünden dava reddedilmişse, yani kişi hakkını idari yargıda değil de adli yargı da aramışsa, sonradan idari yargıda açılacak davada öncelikle idareye başvurulması zorunluluğu aranmaz.
Tam Yargı Davası Çeşitleri
İdare hukukunda genel olarak 4 çeşit tam yargı davası mevcuttur:
- Tazminat Davası Niteliğindeki Tam Yargı Davası: İdarenin eylem ve işlemleri ile kişilere zarar vermesi durumunda, zarara uğrayan kişilerin idari yargıda maddi ve manevi tazminat davası açarak uğradıkları zararın giderilmesini istedikleri tam yargı davası şeklidir.
- İstirdat Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: İstirdat kelime anlamı olarak geri alma demektir. İstirdat davası ile davacı, idarenin hukuka aykırı bir şekilde hesabına geçirdiği malvarlığı veya parasal değerin kendisine iade edilmesini talep eder.
- Vergi Davası Niteliğindeki Tam Yargı Davası: Vergi yükümlülerinin, sorumlulukları dahilinde olan verginin esas ya da miktarı ile ilgili konularda vergi mahkemelerinde açmış oldukları tam yargı davası tipidir.
- İdari Sözleşmelerden Doğan Tam Yargı Davaları: İdari sözleşmeler nitelikleri gereği kamu hizmetlerinin görülebilmesi amacı ile bir tarafında idarenin yer aldığı sözleşmelerdir. İdare bu sözleşmelerde hakim taraf olma özelliğine sahiptir ve bu nedenle özel hukuk sözleşmelerinden ayrılır. İdari sözleşmeler ile ilgili konularda çıkan uyuşmazlıklar idari yargının alanına girer.
Tam Yargı Davalarında İdarenin Hukuki Sorumluluğu
İdarenin Hizmet Kusuru
İdare, yürütülmesinden sorumlu olduğu sağlık, güvenlik, eğitim gibi kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde, hizmetin gereklerini yerine getirme zorunluluğu taşır. İdarenin sorumluluğu kapsamındaki hizmetlerin işlememesi, geç işlemesi veya kötü bir şekilde işlemesi idarenin hizmet kusurunu ortaya çıkarır.
Ancak zararın ortaya çıkmasında idarenin hiç veya gereği gibi yerine getirmediği hizmet ile zarar arasında illiyet bağı olması gerekir. Yani zarar idarenin hatasından kaynaklanmış olmalıdır. Özellikle sağlık hizmetleri bu konuda belirgin bir özelliğe sahiptir. Yargı kararlarında sağlık hizmetlerinden kaynaklanan tam yargı davalarında idarenin kusurunun ispatlanması koşulu aranmaktadır. Sağlık hizmetlerinde kusursuz sorumluluk ilkelerine dayanılarak idareye karşı tazminat davası açılamaz çünkü sağlık başlı başına risk taşıyan bir alandır. Ayrıca sağlık hizmetlerinde kişi kamu hizmetlerinden doğrudan yararlanan konumundadır.
Hizmet kusuru, kamu hizmetlerinin işleyişinin gereklerine uygun bir şekilde sağlanması ile ilgilidir. Kamu hizmetinin hiç işlememesi, geç işlemesi veya kötü işlemesi devletin sorumluluğunu ortaya çıkarır çünkü devlet bu hizmeti en iyi şekilde organize ederek vatandaşına sunmak yükümlülüğü altındadır.
Kamu görevlisi tarafından görevin ifa edilmesi aşamasında meydana gelmiş olan kişisel kusurlar da görev kusuru kapsamında hizmet kusurunu teşkil eder. Örneğin doktorun hastaya yanlış bir iğne yapması, idarenin trafik güvenliğini sağlamak konusundaki eksiklikleri, idare tarafından döşenmiş olan elektrik hattının arıza nedeni ile zarar vermesi gibi olaylarda idarenin hizmet kusuru oluşur.
İdarenin Kusursuz Sorumluluk Halleri
İdarenin sorumluluğu kapsamında olan hizmetleri yerine getirmesinde kusursuz olduğu durumlarda da sorumluluğu doğabilir. Kusursuz sorumluluk hali idarenin risk içeren ya da tehlikeli faaliyetleri bakımından kabul edilmiştir.
Yargı kararlarında yer verilmiş olan kusursuz sorumluluk halleri şu şekildedir: fedakarlığın denkleştirilmesi, sosyal risk (terör olaylarından kaynaklanan zararlar) ve tehlike ilkeleri.
Tam yargı davasının açılmasının ardından mahkeme ilk olarak zararın oluşmasında idarenin hizmet kusurunun olup olmadığını araştırır. Eğer idarenin hizmet kusuru söz konusu değilse mahkemenin inceleyeceği konu idarenin kusursuz sorumluluğudur. Kusursuz sorumluluk veya hizmet kusuru kapsamında değerlendirilebilecek bir durumun varlığı halinde mahkemenin vereceği kararın gerekçesinde bu durum belirtilmelidir.
Sosyal Risk Sebebiyle Kusursuz Sorumluluk
Hukuki uygulamanın ortaya çıkardığı bir idari kusursuz sorumluluk sebebi olan sosyal risk ile, yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin doğrudan neticesi olmayan, toplumsal risklerin ortaya çıkmasıyla oluşan, sadece toplumun üyesi olunması sebebiyle yaşanılan olağandışı zararların topluma pay edilerek giderilmesi hedeflenmiştir.
Dolayısı ile sosyal risk sebebiyle kusursuz sorumluluğun gerçekleşmesi için konunun tüm toplumu ilgilendirmesi, zararın genel bir risk faktöründen kaynaklanması ve olay ve zararın yürütülmekte olan kamu hizmetlerinden kaynaklanmaması gerekir. Zarar ile devletin faaliyetleri arasında herhangi bir nedensellik bağı bulunmamaktadır.
Kamu Görevlilerinin Kişisel Kusur Sorumluluğu
Kamu görevlisinin yürüttüğü kamu hizmeti ile ilgisi olmayan ve görevi dışındaki eylem ve işlemleri nedeniyle yol açtığı zararlardan bizzat kendisinin sorumlu olmasıdır. Bu durumlarda idarenin herhangi bir hukuki sorumluluğu bulunmaz. Bu sorumluluk türü, haksız fiil sorumluluğu niteliğine sahiptir ve özel hukukun ilgi alanına girer.