Ölüm Olaylarının Hukukta İncelenmesi ve Ölüm Çeşitleri
Ölüm, canlı bir varlığın (insan, hayvan ve bitkinin) hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir.
Canlının ölümünden bahsedebilmek için, hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmemek üzere sona ermesi şarttır. Zira boğulma, donma, zehirlenme tehlikesi geçiren ve kalbi duran kişilerde suni teneffüs ve kalp masajı yapılarak, durmuş gibi görünen solunum ve dolaşım fonksiyonlarının tekrar başlatılması çok kere mümkün olmaktadır. O halde kalp ve solunumun bir süre durması ölüm demek değildir.
Yalancı ölüm; hayati faaliyetlerin durması aniden olmayabilir. Bir veya birkaçı yavaş yavaş durabilir. Bu durmada gerçek ölüme benzeyen yalancı bir ölüm durumu söz konusu olabilir.
Yalancı ölümler, iç ve dış kanama, zehirlenmeler, kafa travmaları(vuruk), donma, yıldırım, elektrik çarpması ve sinir sistemiyle ilgili durma hallerinde görülebilir. Yalancı ölüme karşı korunmak ve kişiyi canlı olarak gömmemek için; 1900 senelerinde İngiltere’de eski Roma adetlerinde olduğu gibi, ceset kokuşuncaya kadar birkaç gün bekletilip sonra gömülüyordu. Ülkemizde de yakınlarının gelmesinin beklenmesi, namaz vakitlerinin beklenmesi yalancı ölümü anlamak için iyi bir zaman dilimidir. Yalancı ölümler en çok yeni doğan çocuklarda görülmektedir.
Hukukta ölüm, insan hayatının tamamen tükenmesi olan ölümle hukuki şahsiyet (kişilik) sona erer. Ölen kimse herhangi bir borç altına giremez ve hak sahibi olamaz. Ölen kimseye karşı veya onun adına dava açılamaz. Kaide olarak ölümün ispatı, nüfus sicilindeki kayıtlarla yapılır. Bir kimse nüfus sicilinde ölü görünüyorsa, bunu ileri süren tarafın bu kayıtları delil olarak göstermesini adli makamlar yeterli görüyor. Aksini iddia eden kimse çeşitli delillerle iddiasını ispat etme hakkına da sahiptir. Ölüm sicilleri nüfus memurluklarınca tutulur. Ölen her kimsenin ölüm sicilinin tutulması için, en geç on gün içinde nüfus memurluğuna bildirilmesi zorunludur. Ayrıca hâkim tarafından gaib kararı verilmiş veya ölümüne muhakkak nazarıyla bakılan bir tehlike içinde kaybolan ve ölüsü bulunmayan kimse de (mahallin en büyük mülkiye amirinin emriyle) ölüm siciline ölü olarak kaydedilir.
Ölüm; dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması hukuken ölüm olarak kabul edilmektedir.
Somatik ölüm; dolaşım, solunum ve sinir sistemi fonksiyonlarının durmasına denilmektedir.
Hücresel ölüm; insan vücudunda bu üç sistemin fonksiyonlarının durmasından sonra sistemler arası koordinasyon giderek bozulmakta, daha sonra organlar arası ahenk, doku içi ve hücre içi fonksiyonlar bozulmakta ve en sonunda hücre içi fonksiyonlar tüm vücudun canlı olduğu dönemdeki işlevleri yürütememektedir.
Bazı hücre ve dokular ölümden sonra canlılığını devam ettirebilmektedir. Sakalların çıkması, salgılanan materyallerin canlılığını devam ettirmeleri, spermler 48–72 saat canlı kalabilmektedir. Bunların alınma zamanları ve inceleme yapacak birimlere ulaştırılması önemlidir.
Beyin ölümü; Beyin ölümü teriminin ve niteliği tartışılan kavramdır. Özellikle organ nakline karar verirken aranacak kıstasların belirlenmesi, hukuki açıdan vb. Beyin ölümü denildiğinde beyin sapı ölümü anlaşılmaktadır.
Kişiliğin kaybedilmesinde, ölüm anının tespiti önem kazanır. Bu aşamada beyin ölümü anı önemlidir. Hukuk sistemimizde Türk Tabipler Birliği, 18.4.1948 tarihli kararı ile kişinin ölmüş sayılabilmesi için beynin işlevini tümüyle yitirmiş olması, tüm reflekslerin sona ermiş bulunması, kalp atışı ve solunumun durmuş ve yapay çalıştırılma yöntemleriyle uğraşılarak kendiliğinden çalışacak duruma getirilmemiş olması aranmaktadır. Yargıtay, ölümün gerçekleşmesi için tüm ana organların görevlerini yitirmiş olması şartını aramaktadır.
Bu alanlarda bilirkişi, kriminal inceleme, uzman görüşü hizmeti verilmektedir.
Bilirkisiraporlari.com da yayınlamakta olan her makale kurucu bilirkişilerimiz tarafından yazılmış olup yayınlanmış eserlerden oluşmaktır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında korunmaktadır. İzinsiz kopyalanması yasaktır.